Hurşid Paşa’nın anıları “31 Mart İhtilâli’nin Tarihçesi” Yeditepe Yayınevi’nden çıktı. Hakan Özdemir’in yayına hazırladığı kitapta, İkinci Abdülhamit döneminin önde gelen üst düzey askerî erkanından olan Hurşid Paşa’nın 31 Mart İsyanı’na dair gözlemleri aktarıldı.
31 Mart İsyanı’nı bastırmak için gelen Hareket Ordusu’nda görev alan Hurşid Paşa, 31 Mart yargılamalarında da Divan-ı Harb-i Örfîlerde görev almıştı. Hurşid Paşa’nın gözünden, 31 Mart İsyanı ve takip eden süreçte yaşananlar devrin önemli şahsiyetlerinden birinin tanıklığıyla ortaya kondu.
Kitabın “Muhâkemelerden Muktebes Fıkralar” başlıklı bölümünde, şeriat isteyenlerin sokaklarda nazırlara ve zabitlere saldırdıkları anlatıldı. Hurşid Paşa’nın ifadelerinde, “Şeriat ve kavânîn hilâfındaki hareketleri bu derece-i cinâyâta varan bu adamların ‘şeriat isteriz’ demelerinin hiçbir manası yoktu” sözleri yer aldı.
İşte “Muhâkemelerden Muktebes Fıkralar” başlıklı bölümde tarihe düşülen notlar:
“ŞERİAT İSTERİZ”
“Asâkir-i âsiye ve onların harekât-ı bâgiyânelerine memnuniyet ve meserretle iştirak eden müfisdler ve ahmaklar ‘şeriat isteriz’ diyorlardı. Bu şeriat isteyenler sokaklarda nâzırlara ve zabitlere kurşun atıyorlardı. (Ve) atanları teşci ve takdis ediyorlardı. Şeriat ve kavânîn hilâfındaki hareketleri bu derece-i cinâyâta varan bu adamların ‘şeriat isteriz’ demelerinin hiçbir manası yoktu. Zaten Osmanlı Hükûmeti’nde mâzîde vukua gelmiş bulunan emsâl ihtilâllerde dahî dâimâ din perdesi isti’mâl olunmuştur.
SARIKLILAR
Ulemâdan olmayıp yalnız sarıklı olmaları avâm üzerinde şeklen ve maddeten tesir icra eden bir gürûh-i sûhteler ihtilâli kızıştırmıştır. Bunlarda acîb bir düşünüş vardır, hükûmete karşı olsun da nasıl olursa olsun. Ne istediklerini kendileri de bilmezler, bugün istedikleri yapılsa yarın bu yapılanın aleyhinde bulunurlar. Aklı başlında bulunan sahih ulemadan bir hayli zavât nesâyih-i lâzıme-i mümkineyi ifâ ederek, ihtilâli tesk’ıne gayret etmişler ise de bu zevât efrâd-ı âsiyenin tehdidâtına maruz kalmışlardır.
Şehâdet için Divân-ı Harb’e celbedilen bir kazaskerin tahlifi iktizâ-yı usûl olmasından kendisine hürmeten doğru söyleyeceğine dâir bizim dalâletimize hâcet kalmadan yemin etmesi teklif olundu. Yemin etmek usulünü bilmediği görülerek bir kazaskerin bu hâline taaccüb ve teessüf edilmişti. Memâlikimizde be memalik-i sâire-i islâmiyede kisve-i ulemaya hürmet-i umumiye vardır. Nâs ilmen şüphelerini ulemaya sorarlar ve a’mâl ve ef’âlde onlara tebe’iyyet ederler. Zamanımızda hiç olmaz ise ulûm cve fünûnun mebâdîsini bilmek ve iki cihette ihtisas sahibi bulunmak ve ehemmiyetli ecnebi lisanlardan hiç olmaz ise birisini okuyacak ve yazacak derecede tanımak elzemdir. Akvâm ve edyân-ı muhtelifeye mensup nazîrlerinin derece-i tahsillerini görmek bizi utandırmaz mı?”