Dün, Ankara’ya doğru yol alırken geçtiğim Rize’de Rizelileri utandıran pankartlara rastlıyordum.
Çünkü bu memlekette bir mafya babası miting hazırlığı yapıyor ve sağa sola astığı paçavralarıyla milleti mitinge çağırıyor, Rizelileri adeta eziyordu..
Yemek yediğim yerin sahibi, ‘memleketin haline bak’ diyor, ‘mafya babası Rize’de miting yapıyor’ diyerek üzüntüsünü belirtiyor.
Gülümsüyorum.
Çünkü Rizelinin üzüntüsünde anlıyorum ki bu memlekette hala sağduyulu insanlar vardı..
Birilerine saraylarda Reis denilerek yönetilen bir ülkede mafya babaları da miting yapsa halkın bunlara er yada geç cevap vereceğine bir kez daha inandım..
Ve bir gün sonra yaşanacakları biliyormuşçasına ağlayan havanın ekşiliğinde direksiyonu kırmaya hazırlandığım bir sırada çok güvendiğim 6. hissim beni uyarıyor, ‘Ankara’ya gitme, direk geç İstanbul’a’ diyordu.
Öylede yaptım..
Ama Ankara-İstanbul ayrımına gelmeden önce Tosya’ya gelip, aracımı çektiğim dinlenme tesisinde yan masada oturanlara sordum, ‘1 Kasım seçimi ne olur?’ diye..
Şivemin doğulu olduğunu anlayan biri bir gece önce Demirtaş’ı izlediğini ve bana duyururcasına nasılda korktuğunu anlatıyordu ve HDP ile MHP’nin baraj altında kalacağını ve AKP’nin tek başına iktidar olacağını söylüyordu.
O bunları konuşurken yanında ki MHP’li olduğunu anladığım şef garson bu ülkenin MHP’ye de, HDP’ye de ihtiyaç duyduğunu ayakkabı kutularında dolarları götürenlerin 1 Kasım’da tarih olacağını dillendiriyordu..
Diğer masada biz dinleyen bir diğeri ise AKP’nin mutlaka tek başına iktidar olacağını savunuyordu..
Bilgisayarımı toplayıp, ayrılırken 4’ünün de telefonunu aldığım sırada tek bir şey dedim onlara.
Bu ülkede 4 kişinin konuşma yaparken bile gerilmesini sağlayanlar utansın deyip oradan ayrılırken aslında bir birimizde yoktu farkımız.. Çünkü sohbetimizin sonunda bir birimizi öperek ayrılıyorduk, ben doğulu onlar ise iç Anadolu da ki vatandaşlar olarak..
Ve Adapazarı’na girdiğimde gelen telefonla bir davet alıyordum, ‘otobandan çık yanıma gel’ diyordu..
Arayan iki dönemdir AKP’den milletvekili adayı olmak isteyen ama diğerleri gibi onunda listeye girme başarısı gösteremeyen Göleli Cavit Çetin’di..
Diğer adı Sakarya olan Adapazarı’na girerken ilk dikkatimi çeken şey Adapazarlıların da bir hayli gergin olduğu ve adeta patlayacak hazır birer bomba olduğunu hissediyordum, gitmek istediğim adresi sorarken..
Ve gittiğim Cavit Çetin ile birlikte gittiğimiz lokanta da yemek yerken gözlerin bizim üzerinde olduğunu ve arada bir Türkçe/Kürtçe konuşmamızı dikkatle dinlediklerini görüyordum..
Ve oradan da ayrılırken geldiğim Kocaeli’nde acı acı çalan telefonla uyanıyordum.
Arayan amca oğlum Mete Yılmaz ‘Sen neredesin şu an. Ankara’da bomba patlamış’ diyordu..
Şok olarak yatakta fırlayıp, bilgisayarı açarken karşıma ilk çıkan başlık, ‘Oluk oluk kan akacak’ oluyordu..
Yani Ankara’da ki barış mitinginde patlayan bombanın etkisini görmeden önce dün geçtiğim Rize’de yapılan mitingin haberinin başlığını görünce Ankara’da patlayan bombanın etkisinin daha büyük olacağını tahmin ediyordum..
Çünkü Reislerin memleketinde düzenlenen Mafya mitingi öncesi yaşananlar adeta ilan edilmişti..
‘Oluk oluk kan akacak’ denen o miting ardından Ankara’da barışa bomba atılmıştı ve bu yazı biterken 86 insan ölmüş, onca insanda yaralanmıştı..
Yani Suruç’ta başlayıp, bugüne kadar sürdüğü gibi yine kan akmıştı.
*12 Ekin 20215 Tarihli yazım