Bir Şevki Yılmaz Analizi
Böyle bir yazı yazmaya hiç niyetim yoktu aslında. Bu yazıda anlattıklarımı yıllardır yakın çevremde ki dostlarla konuşuyoruz. Kalıcı bir yazı haline getirmeye karar vermemin sebebi, son yıllarda yeniden ortaya çıkan çapsız ve şovmen piyasa vaizleridir. Bu tür insanlar cami kürsülerinden vaaz vererek toplumu geriyorlar. Bunu bilerek yaptıklarını herkes biliyor. Toplumun sinir uçlarına dokunarak dikkat çekmeye çalışıyorlar. Özellikle elinde telefon olan herkesin istediği yayını yapabildiği bu dönemde, bunu yapmak daha kolay oldu. Birkaç yıldır gündeme gelen bazı çapsız piyasa vaizlerinin arkasında Şevki Yılmaz’ın olduğunu öğrenince bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Bu yazıda kullanacağım bazı örnek ve benzetmeleri en iyi bizim yaşıtlarımız anlar. Yaşıtlarımızdan kastım 1980’li veya 1990’lı yıllarda Milli Gençlik Vakfı ve Refah Partisi teşkilatlarında vakit geçirmiş olanlardır. Yeni neslin tüm örneklerimi anlaması için ayrıntılı yazarak yazıyı uzatmayacağım ama ibret almalarını sağlayacak kadar da anlatmaya gayret edeceğim.
Kasetle Tebliğ
VHS kasetlerinin nasıl bir şey olduğunu anlamak için Google araması yapmak zorunda olan bir nesil var. Böyle bir nesle yazarlık yapmak kolay değil. ‘Teyp kaseti ile tebliğ yapılan yıllar’ cümlesini kaç tanesini anlar bilmiyorum. 1980’li yıllarda yoğunlaşan bu süreç ortalama 20 yıl sürdü. Teyp kasetleriyle sesli veya VHS kasetleriyle görüntülü sohbetlerin kalabalık ortamlarda dinlendiği yıllardı o yıllar. Bu yazıma konu olan Şevki Yılmaz, bu konuşmacılar arasında ilk üç arasında yer alanlardan birisiydi. Her teşkilatta görüntülü veya sesli kasetleri olur, gelenlere izletilir, isteyenlere satılırdı.
Şevki Yılmaz hatipler içerisinde ‘ateşli hatip’ kategorisine girenlerden birisiydi. Bazı kasetleri daha çok satılır daha çok ilgi görürdü. O konuşmaların özelliği içeriğinde duygu, gözyaşı ve bolca hamasetin fazla olmasıydı. Sürekli slogan atılan, sürekli eleştirilen, ses tonuyla vurguların pekiştirildiği konuşmalardı hepsi. Arafat 91, Arafat 92, Beşiktaş 92, Keçiören 93 gibi kasetleri ‘çok satanlar’ listesindeydi. Kasetleri kadar ilgi gören hikâyeleri de vardı. Afgan dağında bir ayağı koptuğu halde Bosna savaşına tek ayağı ile katılan bir mücahidin hikâyesi bunlardan birisiydi. Bosna’da tecavüze uğrayan kadınların çığlığını sesini titreterek anlatması, Peygamberimizin hicretini anlatırken ‘Nasıl bakacağız Muhammed’in yüzüne?’ dedikten sonra elindeki mikrofonu masaya fırlatıp ağlaması en meşhur ve en duygusal hikâyeleriydi. Hikâyelerin içeriği kadar Şevki Yılmaz’ın ses tonunu kullanma biçimi de o etkiyi pekiştiriyordu. Bu yazıyı hazırlarken son yıllarda yaptığı bazı konuşmalarını dinledim. Gördüm ki halen ‘r’ harfine vurgu yaparak alkış almayı başarıyor!
Özal mı Papaz mı?
‘Özal mı Papaz mı, Papaz mı Özal mı?’ sorusu gençler için çok bir şey ifade etmeyebilir. Bu cümleyi bir elinde mikrofon diğer elinde Turgut Özal’ın resminin olduğu bir gazete kupürü olan Şevki Yılmaz kuruyordu. Turgut Özal’ın giydiği bir kıyafet yüzünden, bu ateşli konuşmayı yapıp hakaretler eden Şevki Yılmaz, yıllar sonra Turgut Özal’ın şehit edildiğini de söyleyecek. Turgut Özal için ‘papaz’ diyen tek kişi olmasına rağmen, ölümünden yıllar sonra ‘şehit’ demesi Şevki Yılmaz’ı utandırır sanmayın.
Pezevenk!
Genelevi açarken kurban kestiren eski bir belediye başkanına ‘pezevenk’ demesi uzun yıllar gündem olmuştu. O dönemin Gaziantep belediye başkanına konferans esnasında ‘Madem eşitlikten yanasın Pezevenk adam, önce kendi hanımını gönderde eşitlik sağlansın’ demişti. Genelev açan belediye başkanına bunları söyleyen Şevki Yılmaz, belediyelerde soygun yapan, evli personeline sarkıntılık yapan, kendine harem kuran başkanları hiç duymadı mı sanıyorsunuz? 28 Şubat sürecinde okuldan atılan kızları gündeme getirdiği kadar, o kızları ikinci eş olarak imam nikâhı ile almaya çalışan İslamcı zenginleri hiç gündeme getirmedi. Duymadığı için mi gündeme getirmiyor, mahallesinin pisliklerini halının altına atmak için mi susuyor?
Hamaset Vaizleri
Hamaset ve sloganlarla süslenmiş içi boş konuşmalarla kitleleri etkilemek, bir hitabet sanatıdır. Z kuşağı gençlerinden önce bu tür vaazlar toplumda karşılık buluyordu. Maalesef bizi de gençliğimizde bu tür vaazlarla oyaladılar. O günlerde Prof. Necmettin Erbakan’ın arkasına saklanarak esip gürlüyordu Şevki Yılmaz, şimdi Erdoğan’ın arkasına saklanıyor. Ama bu sefer kendisi fazla öne çıkmıyor. Çaylak birkaç piyasa vaizini gazlıyor.
Bu yazıyı yazarken Şevki Yılmaz’ın son yıllarda verdiği birkaç konferansını dinledim. Dinlerken üzüldüğümü belirtmem gerekir. Üzüldüm çünkü halen, gençlik yıllarında olduğu gibi, hamaset ve slogan üzerine inşa ettiği basit örneklerle konuşmaya devam ediyor. Toplumun değiştiğini, gençlerin artık sloganlardan etkilenmediğini, sesini yükseltmenin sözünü yüceltmediğini halen anlayamamış. 1980’li yılların köyden şehre yeni gelen gençler var sanıyor salonlarda. Daha da önemlisi eleştirilerini halen rakiplerine yapıyor. Kendi mahallesinde yapılan hataları görmemezlikten geliyor. Şevki Yılmaz’ı dinlerken iktidarda CHP veya yıllarca ‘Mason Süleyman’ dediği Süleyman Demirel var zannedersiniz.
‘Şevki Yılmaz gibilerini eleştirmek senin haddine mi?’ diyenlere sadece gülüyorum. Bizim nesil Şevki Yılmaz’ı yıllarca alkışladı. Alkışlayanların eleştirmeye de hakkı vardır.
Abdullah Müftüoğlu
Şevki Yılmaz’ı herkes tanır. Ama “Abdullah Müftüoğlu kim?” diye sorsam birçok insan tanımaz. 1980 darbesinden sonra Almanya’ya kaçan Şevki Yılmaz, bu isimle tanındı Almanya’da. Allah’ın kulu anlamına gelen Abdullah ismiyle, babasının mesleği olan Müftünün oğlu anlamında Müftüoğlu soyadını kullandı yıllarca Almanya’da. “Sahte isim kullanmadım, Allah’ın kuluyum, Müftünün oğluyum” dese, yalan söylememiş, kendini saklamamış olduğunu iddia eder kendisi. Ne zaman zor durumda kalsa kaçmasıyla meşhur olan Şevki Yılmaz, kıvırma ve kaçma konusunda uzmandır. 1980 darbesi sonrası birçok siyasetçi hapis yatarken, Şevki Yılmaz gibiler kaçmıştır. Prof. Dr. Necmettin Erbakan hapis yatmış, siyaset yapma yasağıyla cezalandırılmıştır. Büyük dava ve çile adamı olarak kendini pazarlayan Şevki Yılmaz her dönem kaçmıştır.
Belediye Başkanı
1994 yılında Refah Partisinden Rize Belediye Başkanı seçildi Şevki Yılmaz. O yıllarda tüm belediye binalarına ‘rüşvet alan da veren de melundur’ hadisi asılıyordu. 1989 yılında birçok belediye başkanlığını kazanan SHP, yolsuzluk ve rüşvetle anılan bir partiye dönüşmüştü. İstanbul’da patlayan İSKİ skandalı ve rüşvet haberleri tazeydi. 1994 senesinde birçok belediyeyi Refah Partisi alınca ‘rüşvet alan da veren de melundur’ hadisi daha anlamlı hale gelmişti. Şevki Yılmaz’ın belediye başkanlığı uzun sürmediği için o dönemle ilgili pek bir şey bilmiyorum.
28 Şubat Kaçakları
28 Şubat sürecinde ben üniversite öğrencisiydim. Televizyon ve gazete manşetlerinde sürekli irtica haberleri vardı. Üniversite kampüslerinde başörtüsü eylemleri devam ediyor, siyasetin nereye savrulacağı kestirilemiyordu. O dönemde bazı hocaların konuşmaları daha çok gündeme geliyordu. Şevki Yılmaz 1994 yılında Rize Belediye Başkanı, 1995 seçimlerinde Rize Milletvekili seçilmişti. Hem belediye başkanlığı hem milletvekilliği döneminde eski konuşmaları sürekli hatırlatılıyordu. Hasan Mezarcı, Hasan Hüseyin Ceylan gibi isimlerin yaptığı konuşmalar da gündeme geliyordu.
Refah Partisinin kapatılması ve Prof. Necmettin Erbakan’a siyaset yasağı getirilmesiyle sonuçlanan o süreçte, yurt dışına kaçan hocalar vardı. Fethullah Gülen Amerika’ya, Mahmut Esat Coşan Avusturalya’ya, Şevki Yılmaz Almanya’ya kaçtı. Almanya’ya giderken havaalanında kendisine mikrofon uzatanlara, bir akrabasının düğününe gittiğini söyleyerek kaçtı. Yıllar sonra niçin yurt dışına kaçtığı sorulunca ‘Cezaevinde 6 kişiye tebliğ yapacağıma Avrupa’da 6 milyon insana tebliğ yapmayı tercih ettim!’ demişti. Almanya’da bazı camilerde sohbetler yaptığını, iki tane de kitap yazdığını biliyorum. Türkiye’nin siyaset atmosferi değişip, cezaevine girmeyeceği kesinleşince Türkiye’ye dönüş yaptı.
Aynı günlerde, 28 Şubat sürecinde en büyük hedef olan Prof. Necmettin Erbakan 71 yaşında olmasına rağmen, saatlerce mahkemede savunma yapıyordu. Yaşına rağmen saatlerce ayakta durması bile gündeme gelmişti.
Savunan adamın arkasına saklanarak hamaset dolu konuşmalar yapan Şevki Yılmaz, memleketinde durup kendisini savunacağına, yurt dışına kaçmıştı. Prof. Necmettin Erbakan savunan adam olarak anılırken Şevki Yılmaz kaçan adam olarak akıllarda kaldı. Kaçışına bahane bulmak için Hasan Mezarcı yalanını ortaya attı.
Hasan Mezarcı Yalanı
‘Ben yurt dışına gitmeseydim Hasan Mezarcı’ya yapılanlar bana da yapılacaktı’ diyor yıllardır Şevki Yılmaz. Zor zamanlarda yurt dışına kaçışına inandırıcı başka bir kılıf bulamadığı için bunu yapıyor. Kendisini Mesih ilan eden Hasan Mezarcı’ya cezaevinde işkence yapılıp delirtildiğini anlatıyor yıllardır. Hasan Mezarcı defalarca bu iddianın doğru olmadığını söylediği halde Şevki Yılmaz kendi kaçışını haklı göstermek için aynı yalanın arkasına saklanıyor hala. Hasan Mezarcı verdiği bir röportajda ‘Bana işkence yapılmış olsa ben bunu neden gizleyeyim ki? Biri işkence yapıldı diyor, diğeri iğne yapıldı zehir verildi diyor. Siyanür zehiri verildi diyen oldu. Siyanür zehirini Cola sanıyor her halde? Siyanür ile zehirlenip halen yaşıyorsam bu bir mucizedir!’ dedi. Şevki Yılmaz ve Hasan Hüseyin Ceylan’ın bu tür iddialarını savcılığa verdiğini, savcılığın ise bu iddialar hakkında takipsizlik kararı verdiğini de anlatıyor aynı programda.
Hasan Mezarcı kendisinin Mesih olduğunu iddia etmeden öncede normal birisi değildi. Müftülük yaptığı yıllarda da normal biri değildi milletvekili olduğu dönemde de normal biri değildi. Belki psikolojik problemleri olan birisidir. Müftülüklerde uzun yıllar şoförlük yapmış olanlardan birisi bana ‘Hasan Mezarcı’yı Kadir Mısıroğlu ikna etti’ demişti. Deli raporu olan Kadir Mısıroğlu’nun aynı şeyi Hasan Mezarcı’ya tavsiye ettiğini anlatmıştı. Doğru olup olmadığını bilemem ama Hasan Mezarcı’nın kendisini Mesih ilan etmeden öncede normal biri olmadığını biliyorum.
FETÖ Günahı
‘Âlimlerimizin FETÖ Günahı’ başlığında bir köşe yazısı yazmıştım. O yazımda 1980’li yıllardan 2013 yılında kadar yazan, konuşan, hoca veya âlim bilinen insanların, Müslüman gençleri Fethullah Gülen ve ekibi konusunda uyarmadığını, bildiğini iddia edenlerin sustuğunu ve yaşanan sürecin vebalinin boyunlarında olduğunu yazmıştım.
O yazının sonlarında şunu yazmıştım; Âlimlerimizin büyük bir kısmı FETÖ konusunda sınıfta kaldılar. Günahları çok büyük. Günahlardan arınmanın yolu tövbe etmek ve aynı günahı bir daha işlememektir. Önemli bir kısmı hata yaptıklarını itiraf edip milletten özür diledi. Pişmanlık konusunda samimi olanlar, aynı hatayı tekrar etmemeli.
FETÖ dışında ‘İslam’a hizmet’ kılıfı ile milletten para toplayan, milleti kandıran ve geleceğimizi karartmak için çalışan başka dini bir yapı yok mu? Varsa kimlerdir? Bunlara karşı milleti uyarıyor musunuz? “Başıma iş almak istemiyorum” diyerek yine susacak mısınız?
Timurtaş Uçar, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan gibi o dönemin önde gelen hatip ve hocalarının hiçbirisi Müslümanları uyarmadı. Sadece FETÖ değil Harun Yahya adıyla kitapları tüm evlere giren Adnan Oktar konusunda da suskun kaldılar. ‘İhlas’ diyerek milleti soyanlara sustular. Adnan Oktar ekibinin dindar gençleri avlamasına sustular. FETÖ’den korktular. Şimdi de cübbeli cübbesiz ehli sünnet kisveli şer ocaklarından korkuyorlar.
Kocaeli ve Şevki Yılmaz
Türkiye’ye döndükten sonra Kocaeli’nde yaşadığını duydum sadece. Hac ve Umre organizasyonu yaptığını, kendi kurduğu bir vakıf ve bir kolejinin olduğunu biliyorum. O bölgeyi bilen bir arkadaşım ‘Kocaeli sınırlarında görev yapan bürokratlar çok şey biliyor ama konuş(a)mazlar. O civarda çay bahçelerinde bile konuşulan şeyleri bürokratlar bilmez mi? Ama adamın oğlu milletvekili. Mecbur herkes susuyor. Cumhurbaşkanının arkadaşı olma forsunu da sonuna kadar kullanıyor’ demişti. Duyduklarım doğruysa ve ortaya saçılırsa, ahir ömrü berbat olacak Şevki Yılmaz’ın.
Namussuzluklara Susma Günahı!
‘Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, namuslu ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olun!’ diyor Cemil Meriç. Yolsuzluğun sağcısı solcusu yoktur, namussuzluğun sağcısı solcusu yoktur. Sadece kendisi gibi düşünmeyen insanların yolsuzluklarını gündeme getiren insanlar ahlaksızdır. Solcuların yaptığı yolsuzluk ve namussuzluklar için kıyameti kopartan insanlar, sağcıların yolsuzluk ve namussuzluklarına susuyorsalar, ahlaktan ve namustan bahsetmeye hakları yoktur. Bu tür insanlar midemi bulandırıyor. Bu tür insanlar için ‘inşallah sustuklarınızı kusar, kustuklarınızda debelenirsiniz’ diye beddua ediyorum.
Ak Parti iktidarlarının Türkiye’ye yaptığı çok büyük hizmetleri yanında çok büyük yolsuzluklarda yapıldı. Bunları herkes biliyor. Şevki Yılmaz gibilerin bunlara susmasını asla affetmeyeceğim. Oğlu milletvekili olunca yolsuzluk yapan siyasetçiler gündeminden mi düştü? Gündeme getirirsem başıma iş açarım diye mi korkuyor?
‘Rüşvet alanda verende melundur’ diyen Peygamberimiz, sadece solcuların yediği rüşvetleri kürsülerde bağıran, kendi mahallesindekilerin yediği rüşvetleri dost çevresinde fısıldayarak kınayanlara lanet okumaz mı?
‘Muhammed’in yüzüne nasıl bakacağız?’ sorusunu sorarken, elindeki mikrofonu fırlatıp hıçkırıklara boğulan Şevki Yılmaz, sadece konuştuklarından değil sustuklarından da hesaba çekileceğini bilmiyor mu? Gençlik yıllarında bütün konuşmalarını dinlemiş, bazı programlarında görev almış ve seni alkışlamış biri olarak ‘Muhammed’in yüzüne nasıl bakacaksın?’ diye sormuyorum sadece, sahi aynaya nasıl bakabiliyorsun?
Sait Çamlıca
Eğitimci – Yazar