Aydın Tonga yazdı…
Aşık Veysel bir şiirinde “Koyun kurt ile gezerdi, Fikir başka başk’olmasa” der. Sözün manası ortadadır, fikir ayrılığının yarattığı manzarayı resmeder. O ayrılığı kimi zaman en yakınlarımızla bile yaşar, sevdiklerimizden bile uzak düşebiliriz. Sonra böylesi durumlar için “Beş parmağın beşi bile bir değil” sözünü yanımızda taşır, vakti geldiğinde usulca dökeriz dilimizden.
Peygamberin amcası Abdülmenaf’ın (Ebu Talib) dört oğlu vardır. Talip, Akil, Cafer, Ali. Bunlardan Ali’yi hepimiz biliriz. Dördüncü halifedir, “Şah-ı Merdan” diye anılır, İslam tarihinin başat isimlerinden Hz. Ali’dir O. Bu yönüyle Müslüman dünyanın “saygıyla” andığı isimlerindendir. Öte taraftan Ali’nin, ağabeyi Akil ile olan yıldızı neredeyse hiç barışmaz. İşte Ali ile Akil arasında yaşanan ayrılık yukarıda ifade ettiğimiz duruma bir örnek gibidir.
Gelin şimdi bu örneğe biraz daha yakından bakalım.
KADİM AYRILIK BÖYLE BAŞLAR…
Tarihi kaynaklar farklılık gösterse de Akil’in yaşı Peygamberin yaşına yakındır. 577 ya da 580 yılında Mekke’de doğan Akil, kardeşi Ali’den 20-25 yaş büyüktür. Künyesi Ebu Yezid olan Akil, babası Ebu Talip ile birlikte Müslümanlığı kabul etmez öncelerde. Zaten Müslümanlığa geçmesi de uzun yıllar alır. Oysa küçük kardeşi Ali, daha 10 yaşında Müslüman olmuştur bile. Akil ile kardeşi Ali’nin kadim ayrılığı da böylece başlamış olur.
O ayrılık yıllar içerisinde katlanarak büyür. Zira Ali, Peygamberin yanında yer alırken o Mekke cephesini seçer. Üstelik bu konuda kararlıdır da. Dahası, iki kardeş, ellerinde kılıç Bedir savaşında karşı karşıya bile gelir. Savaşın galibi Müslümanlardır ve Akil’de bir savaş esiri olarak rehin alınmıştır. Savaş sonunda esirlerle ilgili bir tartışma da hemen baş gösterir. Ebubekir ve Muhammed Peygamber esirlerin fidye ile serbest bırakılmasını ister. Oysa Ömer esirlerin öldürülmesinden yanadır. O kadar ki “ben kendi akrabamı, Peygamber amcası Abbas’ı, Ali’de Akil’i öldürsün” der. Böylelikle müşrikler tahmin edemeyecekleri bir ders alacaktır. Lakin Ömer’in önerisi kabul görmez. Akil işte böyle bir “kaderden” döner, kardeşlerin ayrılığı ise bakidir.
FİDYESİ NASIL ÖDENİR
Bedir savaşı sonrasında Akil ölmemiştir ama ortada ciddi bir sorun vardır. Akil’in fidyesi nasıl ödenecektir. Çünkü Akil ömrü boyunca borçtan kurtulamamış, sürekli borç içerisinde yaşayan biri olmuştur. Onun için Bedir’de istenen fidyeyi de ödeyemez. İşte o sırada savaşın bir diğer esiri olan Peygamberin amcası Abbas’a başvurulur. Hem kendisinin hem de yeğeninin fidyesi ondan istenir. Abbas vermek durumunda kalır tabii, toplamda Müslümanlara 7 bin dirhem öder.
İfade ettiğimiz gibi Akil borçları ile meşhur olan bir isimdir. Öyle ki Peygamber Medine’den Mekke’ye geri döndüğü zaman ona hangi evde kalacağı sorulur. Bir rivayete göre kendisi şöyle yanıt verir: “Allah ıslah etsin. Akil bize ev bark bırakmadı, biz Medine’ye hicret edince hepsini sattı. Ne Ali’nin, Cafer’in evi kaldı ne de benim..” Buna rağmen borçlarından kurtulmaz Akil. Buna bir sebep olarak Akil’in yaptığı evlilikler gösterilir. Nitekim çok sayıda eşi vardır Akil’in. Yalnızca bilinen erkek çocuklarının sayısı 16’dır. Peygambere geri dönersek, kendisi bir taraftan Akil’i eleştirir ama diğer taraftan Hayber savaşından sonra onu yıllık olarak bir maaşa bağlar. Fakat Akil’in “geçim” sorunu bitmez bir türlü.
Peygamberin ölümünden sonra Ömer döneminde Divanın kurulmasında görevlendirilir Akil. Osman’ın ölümünden sonra ise bilindiği üzere Ali bin Ebu Talib halife olur ve böylelikle iki kardeş bir kez daha karşı karşıya gelir. Çünkü Akil yine borçludur. Tam da bu durumdan dolayı halife olan kardeşi Ali’nin kapısını çalar. Bir rivayete göre borç 40 bin dirhem civarındadır ve bu rakam o döneme göre çok yüksektir. Nitekim 50-60 dirhemle bir ayın getirildiği günlerden bahsediyoruz. Ve nihayetinde Ali bu talebi karşılamayacağını söyler.
Borç orta yerde dururken ve Akil, Ali’den istediğini bulamamışken uzak diyarlardan Muaviye’den bir haber gelir. Şam Valisi Muaviye, Akil’e “borçlarını ödeyeceğini” söyler. Nitekim Akil’in eşlerinden biri de Muaviye’nin kız kardeşi Kureybe’dir. Bir yerde yakın akrabadırlar zaten. Öte yandan Akil, Muaviye’nin teyzesi Fâtıma bint Utbe’yle de evlenmek ister. Sonuçta iki sorunu da çözülür. Akil, Muaviye’nin safına geçtiğinde hem borçları ödenir hem de istediği evlilik gerçekleşir.
MUAVİYE’NİN SAFINDA…
Akil artık Muaviye’nin safındadır. Yani kardeşi Ali’ye başkaldıran ve hatta ona savaş açan Muaviye’nin safında. İşin en ağır tarafı ise, Akil, Sıffın savaşında Muaviye’nin yanında yer alır ve bir kez daha harp meydanında Ali’nin karşısına çıkar. Bir kez daha diyorum, hatırlayın bu tarihten 33 yıl önce iki kardeş Bedir savaşında karşı karşıya kalmış fakat ikisi de ölmemişti. Sıffın savaşı sonrasında da aynısı olur. Lakin bu savaşın bir sonucu olarak Halife Ali’ye düşman olan Hariciler dört yıl sonrasında Ali’yi katleder. Akil ise yaşamaya devam etmektedir.
Nerdeyse bir yıl yıl daha yaşar ve Muaviye’nin ölümünün hemen ardından o da yaşamını kaybeder. Takvim yaprakları ise 680 yılını göstermektedir. Tam o yılda eşinin yeğeni, kendi yeğeni olan Hüseyin ve kardeşlerini, akrabalarını Kerbela’da katledecektir. Dahası bu süreçte ilk katledilen kişi de, kafile yola çıkmadan Hüseyin’in elçisi olarak Kufe’ye giden Müslim b Ukbe’dir. Yani, Akil’in oğlu Müslim…
Oldukça uzun, sancılı ve sorunlu bir ömür sürer Akil b.Ebu Talib. Kimi zaman amcası Peygambere karşı savaşır kimi zaman kardeşi Ali’ye. Yaptığı evlilikleri ile nam salan Akil, borç batağından da kurtulamaz..Ondan geriye Peygamberden bıraktığı 6 hadis ile ibretle okunacak bu tarih kalır. Mezarı ise onlarca sahabenin de yer aldığı ve kimilerince Cennet Bahçesi (Cennetü’l-bakī) olarak nitelendirilen Suudi Arabistan’daki Baki mezarlığındadır.