Daha önce aynı bölgede başka bir şirket tarafından açılmak istenen ve halkın tepkisiyle engellenen taş ocağına ilişkin hazırlanan bir rapor, taş ocağının bölgede yaratacağı tahribatı gözler önüne seriyor.
Haber: Gençağa Karafazlı
Rize‘de yer alan İkizdere’de hidroelektrik santral (HES) ve taş ocaklarının ablukası devam ediyor. 26 HES projesinin olduğu, 6 HES’in aktif çalıştığı ve iki taş ocağının bulunduğu koruma altındaki vadiye bu kez de Cengiz Holding göz dikti.
Cengiz tarafından başlatılan inşaata köy halkının tepki göstermesi üzerine Trabzon 11’inci Bölge Müdürlüğü şirketin taş ocağı için ruhsat aldığını açıkladı.
Mahkeme daha önce iptal etmişti
Gürdere (Ethone) ile Cevizlik (Pakorom) köyleri arasında yer alan İşkencedere Vadisi’ndeki (Eskenci) taş ocağı projesi ilk olarak SR Tarım Turizm İnşaat Yatırım Sanayi ve Ticaret Limited Şirket tarafından yapılmak istenmişti.
Şirketin ruhsat almasının ardından 2019 yılında köylülerin açtığı davada Rize İdare Mahkemesi bölgede taş ocağı açılmasına izin vermeyerek ruhsatın iptaline karar vermişti.
Cengiz, inşaata başladı
Mahkemenin iptal kararı verdiği ayni alanda geçen ay Cengiz İnşaat elamanları bölgede çalışmalar başlatmış ancak köy muhtarı ve yurttaşlar şirketin bölgede çalışma yapmasına tepki göstermiş ve alandan uzaklaştırmıştı.
Yaşanan bu gelişimlerin ardından İkizdere Dernekler Federasyonu İstanbul’da bir basın açıklaması yaparak ‘İkizdere vadisinin SİT alanı ve koruma altında olan bir vadi olduğuna dikkat çekerek İkizdere halkıyla dayanışma çağrısına bulunmuştu.
İkizdere halkının artan tepkisi sonrası Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’na bağlı Trabzon 11’inci Bölge Müdürlüğü koruma altında olan vadide Cengiz inşaatın dolgu için talep ettiği Taş ocağı için ruhsat aldığı açıklandı. İkizdere Dernekler Federasyonu ise taş ocağı ruhsatının iptali için dava hazırlıklarına başladı.
‘Vadideki türler yok olma tehlikesinde’
2019 yılında ODTÜ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Can Bilgin ve yaban hayatı uzmanı Ümit Malkoçoğlu tarafından gönüllü olarak hazırlanan rapor, İşkencedere Vadisi’nde taş ocağı açılması durumunda vadinin yok olacağına dikkat çekiyor.
Rapor, ruhsat alanı içerisinde nadir ve hassas türleri içeren zengin bir ekosistem ve tür çeşitliliğinin olduğunu ortaya koyuyor ve böyle bir projenin geri dönüşü mümkün olmayan tahribat yaratacağı konusunda uyarıyor.
İlk etapta SR tarafından yapılmak istenen aş ocağı projesi için sunulan Çevresel Etki Değerlendirme dosyasındaki bilgiler ile bölgede yapılan incelemelerin karşılaştırılmasının sunulduğu ve ÇED’in yeterliliğinin sorgulandığı raporda öne çıkan başlıklar ise şu şekilde:
Kayaç alımı için patlatma yapılacak
Şirketin ÇED başvuru dosyasında yer alan bilgilere göre İkizdere ilçe merkezinin 5,5 km kuzeybatısında, Cevizlik köyü mülki sınırları içinde kalan 92,43 hektar büyüklüğünde ruhsat alanında yılda 100 bin metreküp tüvenan mermer üretilmesi planlanıyor.
Bazalt mermerin kayaçtan alınması öncesinde patlatma ile yan kayaç alımı sonrasında ise elmaslı tel ilke keserek belli boyutlara kesileceği ve kamyonlar ile kesim fabrikalarına sevk edileceği belirtiliyor.
Şirket, mermer ocağında yıl boyu toplamda 30 kişinin ayda 26 gün, günde 8 saat çalışmasını öngörüyor. Ayrıca ruhsat alanı içerisinde kırma-eleme tesisi, şantiye ve bitkisel toprak depolama tesisinin yer alacağı belirtiliyor.
‘Şirket gerçekte olmayan fotoğrafları koymuş’
2019 yılında hazırlanan raporda şirketin ÇED dosyasında gerçekte olmayan fotoğrafları da koyduğu ortaya konuluyor. Dosyada verilen fotoğrafın paylaşıldığı raporda şu ifadeler yer alıyor:
Projenin ÇED alanı yüksek yağışlı, ılıman bir bölgede olup ağaç, ağaççık ve otsu bitkilerin oluşturduğu yoğun yeşil bir örtüyle kaplıdır. Hali hazırda içinde herhangi bir araba yolu bulunmadığı gibi düz (eğimsiz) böyle bir parçası da yoktur. Söz konusu fotoğraf kuşkusuz tamamen farklı bir konuma aittir.
Rapor, yörenin tipik görüntüsünü de paylaşıyor ve “Bu örnek fotoğrafta OGM tarafından proje ruhsat alanının tamamında baskın olduğu belirtilen kayın ve diğer ağaçların oluşturduğu yeşil örtü rahatça görülmektedir. Raporun ilerideki sayfalarında verilen fotokapan görüntülerinde de bu durum belirgindir” ifadelerini kullanıyor.
‘Omurgalı türler proje dosyasında yer almıyor’
İkizdere’nin Öncelikli Alan olduğu belirtilen raporda “Bu özelliği kazanmasında önemli sayıda endemik ve tehlike altında türe ev sahipliği yapması başrolü oynamaktadır” ifadeleri yer alıyor.
Raporun ortaya çıkardığı bir başka eksiklik ise şirketin bölgedeki omurgalı türlerin varlığından söz etmemesi. Bölgenin birçok omurgalı türe ev sahipliği yapmasına rağmen Proje Tanıtım Dosyası’nda “Tablolar oluşturulurken evrimsel olarak ilkelden gelişmişe doğru (İkiyaşamlılar, Sürüngenler, Kuşlar ve Memeliler) bir sıra izlenmiştir” deniliyor.
‘Endemik türlerden bahsedilmemiş’
Omurgalı türlerin yanı sıra rapor, bölgedeki endemik bitki türlerinin de şirket tarafından söylenmediğini belirtiyor. Kırmızı listede yer alan ve dosyada da sunulması gereken ancak ‘atlanan’ endemik bitki türleri ise şu şekilde:
- Glyceria lazistanica Endemik CR
- Glyceria lithuanica var pontica Endemik CR
- Silene scythicina Endemik EN
- Hieracium lazistanum Endemik CR
- Alchemilla basakii Endemik CR
- Alchemilla ikizdereensis Endemik EN
- Erysimum ikizdereense Endemik CR
- Symphyandra lazica Endemik DD
- Sempervivum ekimii Endemik EN
Bölgedeki 118 kelebek türü es geçilmiş
Doğu Karadeniz’de bölgeye özgü birçok kelebek türü yaşıyor. Rize ilinde ise şu ana kadar 118 kelebek türü kaydedildi. Bu türlerden bazılarının neslinin tükenme tehlikesinde olduğunu hatırlatan rapor, şirketin gene bu türlere dosyada yer vermediğinin altını çiziyor.
Proje Tanıtım Dosyası’nda listelenmiş omurgalı grupların sadece ikiyaşayışlı ve sürüngenlerden oluştuğunu belirten rapor, bu listelerin de oldukça eksik olduğunu söylüyor. Buna göre dosyada, Rize ilinden bilinen en az 9 ikiyaşayışlı türünden sadece ikisi, en az 15 sürüngen türünden sadece dördü potansiyel mevcut olarak belirtildi.
- Amphibia Kafkas Kurbağası (Pelodytes caucasicus )
- Amphibia Kafkas Semenderi (Mertensiella caucasica)
- Amphibia Kuzeydoğu Şeritli Semenderi (Ommatotriton ophryticus)
- Amphibia Ağaç Kurbağası (Hyla orientalis)
- Amphibia Kafkas Siğilli Kurbağası (Bufo verrucosissimus)
- Amphibia Gece Kurbağası (Bufotes variabilis)
- Amphibia Uludağ Kurbağası (Rana macrocnemis )
- Amphibia Çevik Kurbağa (Rana dalmatina)
- Amphibia Ova Kurbağası (Rana ridibunda)
Bu türlerden Kafkas Semenderi bölgesel endemik. Yaklaşık 800-2800 m yükseklikler arasındaki orman, çalılık ve alpin çayırlardan akan dereciklerin yakınında yaşıyor ve küresel ölçekte Duyarlı (VU) bir tür.
Sürüngen türleri
Bölgedeki sürüngenlerin listesi de paylaşılıyor. Sürüngen türlerinin arasında Klark Kertenkelesi‘nin Tehlikede (EN) kategorisinde olduğu belirtiliyor.
- Reptilia Artvin Kertenkelesi (Darevskia derjugini )
- Reptilia Kırmızıkarınlı Kertenkele (Darevskia parvula )
- Reptilia Benekli Kaplumbağa (Emys orbicularis )
- Reptilia Klark Kertenkelesi (Darevskia clarkorum)
- Reptilia Melez Kertenkele (Darevskia mixta )
- Reptilia Trabzon Kertenkelesi (Darevskia rudis)
- Reptilia Yılanımsı Kertenkele (Anguis fragilis)
- Reptilia Zümrüt Kertenkele (Lacerta viridis )
- Reptilia Küpeli Yılan (Natrix natrix)
- Reptilia Hemşin Yılanı (Natrix megalocephala )
- Reptilia Avusturya Yılanı (Coronella austriaca )
- Reptilia Eskülap Yılanı (Zamenis longissimus)
- Reptilia Köryılan (Typhlops vermicularis)
- Reptilia Kafkas Burunlu Engereği (Vipera transcaucasica)
- Reptilia Baran Engereği (Vipera barani)
‘Kuş türleri ve memeliler yer almıyor’
Raporda kuş türlerinin ve memeli hayvan türlerinin de yer almadığı belirtiliyor. Taş ocağı işletmeciliği gibi faaliyetlerden en çok etkilenen grupların başında memelilerin geldiği belirtilen raporda “Memeli türleri aynı zamanda ekolojik, ekonomik ve hatta sosyo-kültürel önem taşıyan bir gruptur” deniliyor.
Yaban hayatı araştırmacısı Ümit Malkoçoğlu tarafından bölgeye yerleştirilen üç adet fotokapan ile elde edilen görüntülerin de paylaşıldığı raporda şu ifadeler yer alıyor:
Fotokapana en sık yakalanan memeli türü Kaya Sansarı (Martes foina) olmuş, onu Yaban Domuzu (Sus scrofa) izlemiştir. Her iki tür de geniş habitat toleransı olan, besin açısından oportünist bir özellik gösterirler. Ülkemizin neredeyse her tarafında yaygın olarak rastlanırlar. Karaca (Capreolus capreolus) ve Porsuk (Meles canescens) orta sıklıkta kaydedilmiştir.
‘Bozayı koruma altında olmalı’
Raporda bu türleri yine hepçil özellikte, ancak Türkiye’nin en iri memeli türlerinden olan Bozayı’nın (Ursus arctos) izlediği ve birden fazla Bozayı türünün fotokapana yakalandığı belirtiliyor. Türkiye’nin de taraf olduğu Bern Sözleşmesi’ne göre bu türün Mutlak Koruma Altında olması gerekiyor.
Raporda “Kaydedilen türler arasında belki en ilginci, ülkemizde bu yükseklikte ve yaprak döken ormanda varlığı daha önce nadiren saptanmış Çengel Boynuzlu Dağ Keçisidir” deniliyor.
IUCN listesine göre küresel risk sınıfında olduğu belirtilen bu türün de Bern Sözleşmesi gereğince korunması gerektiğinin altı çiziliyor.
‘Yer yer heyelan ve sel oluşacak’
Rapor, inşaat aşamasında tesislerin kurulmasının yanı sıra yapılması planlanan yolun ciddi bir risk oluşturduğunu da ortaya koyuyor ve “Son derece sert eğimli bu topoğrafyada yapılacak her türlü yol inşaatının, yolun altındaki yamaca ve derenin içine moloz ve toz-toprak dökülmesi sonucu yamaç boyunca akarak dereyi doldurmasına, şiddetli erozyona ve hatta yer yer heyelanlara yol açması kaçınılmazdır” bulgusunda bulunuyor.
Aynı sorunların iletim hattı inşaatında da söz konusu olduğunu söyleyen rapor, “Dere yatağına olumsuz etkiler, derenin su rejiminin değişmesine ve su kirlenmesine yol açabilir” diyor.
‘300 ağaç kesileceği iddiası doğru değil’
Dereye dökülecek moloz ve toz-toprağın, dere yatağını dolduracağı ve akış hızını azaltacağını söyleyen rapor, “Bununyanı sıra suda askıdaki katı madde miktarını da arttıracak, yer yer olağanın üzerinde millenmeye (siltasyon) yol açacaktır. Sucul ekosisteme olağanın üzerinde besin tuzları yükleyecektir. Bu değişimlerin hedef türlerden alabalığın yaşam ortamı üzerinde ciddi etkileri olması beklenir. Akışı kontrol edilemeyen moloz, hattın altında kalan yamaçtaki vejetasyonu da olumsuz etkileyecektir” tespitini yapıyor.
Bunlara ek olarak Proje Dosyası’nda “sadece 300 ağacın kesileceği” iddiasının da inanılır bir yanı olmadığı öne sürülüyor. Bu sayının çok daha yüksek olacağı, sert eğimli alanda orman örtüsünün yok edilmesinin de ciddi toprak ve ekolojik işlev kaybına yol açacağı belirtiliyor.
‘Şirket tedbirleri yetersiz ve geçersiz’
Rapor, proje sahibinin bu olumsuz etkileri atlama veya ortadan kaldırma yönündeki taahhüt ve önerilerinin de yetersiz ve geçersiz olduğunun altını çiziyor.
Proje tanıtım dosyasında “Proje alanı çevresindeki yaban hayatının etkilenmemesi için tozuma ve gürültü değerlerinin minimum seviyede bulundurulmasını sağlayan sistemler oluşturulacaktır. Tesis alanı çevresindeki ekosistemin korunması açısından gerekli tedbirler alınacaktır” denildiği hatırlatılan raporda bu sistemlerin ya da tedbirlerin ne olacağının da belirsiz olduğu aktarılıyor.
Rapor “Öne sürülen sistem ve tedbirlerin ne olduğu bilinmeden ekosistemin ve hassas türlerin korunup korunamayacağı hususunda emin olunamaz” ifadelerine yer veriyor ve şu tespitte bulunuyor:
Ayrıca ‘Üretim sırasında canlıların üreme dönemleri boyunca patlatma yapılmayacak’ ifadesi canlıların türüne göre değişen üreme dönemlerinde, yani Şubat ile Temmuz ayları arasında, yani yılın yarısında üretim yapmamayı gerekli kılmaktadır. Öne sürülen koşulun tesisin ekonomik olarak yaşamasını olanaksız kılacağı, dolayısıyla böyle bir taahhüdün yerine getirilemeyeceği açıktır.
‘İnşaat geri dönüşü olmayan zarara sebep olacak’
Raporun sonuç kısmında ise bütün bu etkiler değerlendirildiğinde projeye ilişkin gözlemlerinin şu şekilde olduğu aktarılıyor:
- Söz konusu projenin tanıtım dosyasında biyolojik ve ekolojik yönlerden ciddi eksik ve hatalar vardır. Bu eksik ve hataların varlığı kamu kurumlarının dosyaya dayanarak verdikleri izinleri tartışmalı kılmaktadır.
- Proje ruhsat alanında nadir ve hassas türleri de içeren zengin bir ekosistem ve tür çeşitliliği vardır. Kaydedilen ve muhtemel türlerin birçoğu yasalarla koruma altında olup yaşam ortamlarının ortadan kaldırılması söz konusu olamaz.
- İnşaat ve işletme süreçleri kaçınılmaz olarak (bir kısmı geriye dönüşü olmayacak) doğal yapıya zarar verecektir. Verilecek zararı en aza indirecek, ortadan kaldıracak veya telafi edecek öneriler ve önlemler sunulmamıştır.