Çay üreticileri borsada yer alan bir firma ile sözleşme yapacak, yapamazsa çay satamayacak, satarsa cezasını ödeyecek. Kanun teklifi bu haliyle çay üreticisinden onay almaz, Karadeniz’den geçmez.
Fatma Genç*
AKP Rize Milletvekili Hayati Yazıcı’nın geçtiğimiz hafta duyurduğu Çay Kanun Teklifi, 20 Haziran 2022 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Tarladan demliğe çay üretimini ve bu süreçte yer alan aktörleri yeni baştan kurgulayan Çay Kanun teklifi, bugün çaydan geçinen yüzbinlerce insanın kaderini belirleyecek. Önümüzdeki hafta Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna gelmesi beklenen teklif bu haliyle yasalaşırsa Türkiye’de Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bir bölgenin kaderi ve ana geçim kaynağı olmuş çayın sonu olacak.
YILAN HİKÂYESİNE DÖNEN ÇAY KANUNU
1984 yılında çay tarımı üretimi, işletmesi ve satışının serbestleşmesini sağlayan yani devletin tek alıcı olduğu bir konumdan çok aktörlü bir piyasaya geçişin koşullarını düzenleyen 3092 sayılı Çay Kanunu bugün hala yürürlüktedir. Yürütme ve yürürlük maddeleri ile toplamda 5 madde olan Çay Kanunu, bugün Doğu Karadeniz’de geçimini çaydan sağlayan üreticilerin ihtiyacını karşılamaktan çok uzak. Bu nedenle uzunca bir süredir bölgede hem çay üreticileri hem de özel sektör firmaları tarafından yeni bir çay kanunu ihtiyacı dillendiriliyordu. Ancak tahmin etmek çok zor olmasa gerek, çay üreticileri güvenceli bir çay tarımını sürdürmeyi talep ederken, özel sektör firmaları da ‘minumum maliyet maksimum kar’ anlayışı çerçevesinde serbest piyasa koşullarının uygulanmasını istiyorlardı. Bu yönde 1984 yılından sonra büyük bir iştahla çay işine giren firmaların birçoğu çay alanını maliyetlerin yüksekliğinden dolayı karlı görmediği için çekilmiş, AKFA gibi devletin ÇAYKUR eliyle varlığından rahatsızlıklarını açık açık dillendirilenler de olmuştu. Tarımsal destekler neoliberal politikalar çerçevesinde her ne kadar azaltılsa da, çay üreticileri diğer tarımsal ürünlere göre hala yaş çay taban fiyatının belirlendiği, devletin belli bir miktarda alım garantisi verdiği bir ürün olma özelliğini koruyordu. Rize Ticaret Borsası ve ÇAYSİAD altında örgütlenen çeşitli sermaye gruplarının farklı talepleri olsa da 2000’li yıllara kadar ilk elden arzuları ÇAYKUR’un özelleştirilerek piyasadan çekilmesi ve serbest piyasa koşullarının yaratılmasıydı. 2000’li yıllarda söylemlerini değiştirerek, ÇAYKUR’un da bir aktör olarak yer aldığı, üretim maliyetlerini üstlendiği bir pozisyonda yeniden yapılandırılarak, pazarlama kısmına talip olmaktı. Bu senaryoların hiçbirisi tutmadı. Yerli sermaye grupları çeşitli uluslararası ortaklıklar kursalar da yine de çay işinde etkinlik gösteremediler.
2009 yılında ise bugün meclise sunulan Çay Kanun Teklifi’nde yer alan düzenlemelerin ilk temelleri atıldı. Sermaye birikiminin sağlanması yönünde ÇAYKUR’un da bir şirket olarak yer aldığı bir çay borsası ile çay üreticilerinin sözleşmeli tarım yoluyla güvencesizleştirilmesini düzenleyen bir Kanun Teklifi kamuoyunda tartışmaya açıldı. Dönemin ruhuna uygun olarak bir de Çay Üst Kurulu kurulması öngörüldü. Ancak o dönemde ciddi bir muhalefetle karşılaşan bu kanun teklifi, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin AKP’nin oy deposu olarak görülmesinin de bir sonucu olarak bizzat dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “gündemimizde çay kanunu yok” diyerek rafa kaldırıldı. İlerleyen süreçte Tarım Bakanı değişti, Çay Kanun Teklifinin yeniden hazırlandığı, üst kurul yerine Çay Tarım Dairesi ve ürün ihtisas borsası kurulacağı dillendirildi. Konuşmaların içerisinde ara başlıklardan çıkan anlamlar üzerinden imalarda bulunuldu, ancak hiçbirisi hayata geçirilmedi ve uzunca bir süre sessizlik oldu. Özelleştirilmese de sürekli zararlarıyla gündeme gelen, borçla hayatını sürdürmeye çalışan ÇAYKUR, 2017 yılında Türkiye Varlık Fonu bünyesine alındı. Alınır alınmaz da Katarlılara borç karşılığında satıldığı iddiaları gündeme geldi. 2019 yılında sessizlik bozuldu. Çay İhtisas Üniversitesi olarak belirlenen Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ne çay kanun teklifi hazırlama işinin verildiği bilgisi paylaşıldı. Aradan geçen 3 senede, kapalı kapılar ardında hazırlanarak, üreticilerden sır gibi saklanan metin, bu hafta başında TBMM Başkanlığı’na sunuldu.
ÇAY KANUN TEKLİFİ’NDE ÇAY ÜRETİCİSİ DE ÇAYKUR DA YOK!
2009’daki metinden daha muğlak ifadeler içeren Kanun Teklifi, 3 geçici madde, yürürlük ve yürütme maddesi ile toplamda 15 madde. Kanun teklifinde çay borsasından, sözleşmeli tarımdan ve bilumum sermaye gruplarının beklentileri çerçevesinde yüksek maliyetlerden ve serbest piyasanın bu düzeneğin olmamasından kaynaklı ‘sağlıklı’ işleyemediğinden yakınılıyor. Çoğu değişiklik yönetmelikle açmak üzere detaylandırılmadan geçiştirilse de sermaye gruplarının uzun süredir dillendirdiği talepler maddelere tek tek işlenmiş. Bu maddeler içerisinde üretilen çayın neredeyse yarısını alan ÇAYKUR yok. Tam da burada sormak gerekiyor: ÇAYKUR’a ne olacak? ÇAYKUR’da çalışan işçilere ne olacak? Tütün ve şeker fabrikaları örneklerinde de yaşadığımız üzere olacakları tahmin etmek zor değil.
Genel gerekçede hak ve menfaatlerini korumaktan bahsedilen çay üreticileri de yok! ÇAYKUR’un uyguladığı kota ve kontenjan politikaları altında ezilen, artan üretim maliyetleri nedeniyle borçla çayını toplamaya çalışan, özel sektörün yaş çay taban fiyatının altında alım yapmasına mecbur bırakılan üreticiler, bu Kanun Teklifi’nde çay piyasasının sözde sağlıklı işlerliğini sağlamak üzere ucuz işçiler haline getirilmek isteniyor. Doğa ürünü olan çayın hasat dönemlerinde ne kadar ürün vereceğini bile tahmin edemezken, doğa koşullarına bu kadar bağlı bir üründe sözleşmeli tarım yoluyla çay üreticilerinin emekleri üzerindeki tüm denetimlerini kaybedeceği yeni bir yola girmeleri ‘mecburi’ tutuluyor. Çünkü Teklifin 5’inci maddesi diyor ki; eğer sözleşme yapamazsan hiçbir şekilde çayını satamazsın. İster yansın, ister dalında kalsın. Sözleşmenin nasıl yapılacağı, kaç firma ile anlaşabileceği ise açık bırakılmış. Tanımlar kısmında pazarlama yılı olarak ifade edilen 1 Mayıs ila 30 Nisan tarihleri arasında Tarım ve Orman Bakanlığı’nın belirlediği asgari miktarda anlaşma yapılabilirse üreticiler yine sözleşmeleri çerçevesinde çay satabilir, sözleşme yapamazsa bu sistemde yer alamıyor. Yani tütün üreticilerinin başına gelenlerin benzeri çay üreticileri için de söz konusu olacak. Çay üreticileri borsada yer alan bir firma ile sözleşme yapacak, yapamazsa çay satamayacak, satarsa cezasını ödeyecek. Çay yetiştiriciliğinin yüzde 80’inin 5 dekar ve altında olduğunu düşünürsek küçük üreticilerin bu sistemde ayakta kalabilmesi oldukça zor. Bu Kanun Teklifi’nin çay üreticilerden neden sır gibi saklandığı da tam da burada açığa çıkıyor. Çünkü bu Kanun Teklifi bu haliyle çay üreticisinden onay almaz, Karadeniz’den geçmez.
ÇAY TARIM ALANLARI NEYE GÖRE YENİLENECEK?
Gerekçede ekonomik ömrünü doldurduğu herkes tarafından kabul edilen çay bahçelerinin yenilenmesine özel olarak vurgu yapılmakta. Ancak burada da satır arasında gizlenen, tarımda birçok ürünün tohumunu kaybetmemizle sonuçlanan sürecin çay için de işletilmek istenildiği anlaşılmakta. 1970’lerden bu yana tartışıla gelen çayın tohumla mı yoksa çelikleme yöntemi ile mi çoğaltılacağı meselesinde, ağırlıklı tohum ile yürütülen bir faaliyet iken yaklaşık 3 buçuk sene öncesinde TÜBİTAK tarafından desteklenen, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi ile ÇAYKUR tarafından ortaklaşa yürütülen “Çay Bitkisi Gen Havuzunun Oluşturulması ve Ticari Çay Çeşit Adaylarının Belirlenmesi” projesi ile bu yönde de değişikliklerin olacağı sinyali veriliyordu. En başta projenin adından da anlaşılacağı üzere ‘ticari çay çeşitlerinin belirlenmesi’ hedefi zaten üreticilerin ve bölge ekosistemin sürdürülebilirliği değil sermaye gruplarının çıkarlarını önceleyecek bir çoğaltma sistemine yöneleceği açıktı. Bu Kanun Teklifi’nde de tohum ekimiyle yapılan çay plantasyonlarının verim ve kalite bakımından farklılık göstermesi gerekçe gösterilerek, verime ve yüksek kaliteye sahip klonlar ile bu klonlara uygun işleme yöntemlerinin tespiti, katma değeri yüksek ve dünyada pazarlanabilir nitelikte nihai ürünlerin elde edilmesine yönelik olarak çay tarım alanlarının yeniden belirleneceği ifade edilmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı eliyle çay tarım alanlarının yeniden belirlenmesi, bu çerçevede çay ruhsatnamelerinin çay bahçesi ruhsatnamesi olarak yeniden güncellenmesi durumu söz konusudur. Çay tarımına uygunluğu tespit edilen alanlar vurgusu çay tarım alanlarının Bakanlık eliyle yeniden belirlenebileceğini ve çay tarım alanı olarak işaret edilmeyen yerlerde üreticilere bu alanlardaki bitkilerin söktürüleceği ve orada çay tarımı yapılamayacağı ifade edilmektedir. Bu durum tamamıyla Bakanlığın keyfiyetinde ve sermaye gruplarının insafında ilerleyecek bir süreç gibi durmakta. Ayrıca yaş çay üreticileri açısından en önemlisi birçok tarımsal üründe olduğu gibi üreticilerin tohumlarını kaybetmesi ile sonuçlanması da kaçınılmazdır. Tamamıyla bağımlı bir üretimin ayak sesidir.
YAŞ ÇAY ALIM FİYATI SERMAYE GRUPLARININ İNSAFINDA
Çay üreticileri 1980 sonrasında uygulamaya konan kota ve kontenjan uygulamaları nedeniyle yıllardır büyük sorunlar yaşıyor. Kota ve kontenjan kaldırılsın diyerek haklı isyanını dillendiren üreticilerin en önemli sorunu, ÇAYKUR’un sınırlı çay alımı yapması nedeniyle uzun süre bekletemeyecekleri çayını satmak mecburiyetinde olmaları. Bu durum onları ÇAYKUR’un belirlediği yaş çay taban fiyatının çok altında özel sektöre satmak zorunda bırakıyordu. Teklifin 5’inci maddesi ile bu durumun ortadan kaldırılacağı iddia edilse de, önceliğin üreticilerin mağduriyetini gidermekten ziyade yaş çay alım fiyatının piyasa şartları ve maliyet unsurları göz önünde bulundurularak belirlenmesi olduğu anlaşılmaktadır. Üstelik fiyatın belirlenemediği durumlara ilişkin de düzenleme yapılmakta. Bu durumun her yıl fiyat açıklama zorunluluğunu ortadan kaldıracağı, tamamıyla keyfiyet esasında fiyat belirlenmesine yol açacağı aşikardır.
Ayrıca yaş çay alım fiyatını belirleyeceği ifade edilen ve 2008 yılında kurulan Ulusal Çay Konseyi Yönetim Kurulu toplamda 9 üyeden oluşuyor. Bir bakanlık temsilcisi, 2 ÇAYKUR temsilcisi, Rize Ticaret ve Sanayi Odası, ÇAYSİAD, Rize Ticaret Borsası, Okumuş Çay ile birlikte Rize Pazar ve Güneysu Ziraat Odaları temsilcileri kurulda yer alıyor. Yönetim Kurulu Başkanı ise Rize Ticaret Borsası Başkanlığını da yürüten Mehmet Erdoğan. Erdoğan, 2009 yılında hazırlanan Çay Kanun Teklifinin mimarlarından, Cumhurbaşkanı tarafından orman yangınları ve seller sonrasında dağıtılan keyif çaylarının alındığı Or-Çay firmasının da sahibi. Ağırlıklı olarak sermaye gruplarının temsilcilerinin içerisinde yer aldığı, iki tane ziraat odasının göstermelik bir şekilde yer aldığı Ulusal Çay Konseyi çay üreticilerinin değil sermaye gruplarının temsil edildiği bir yapı. Yaş çay alım fiyatının belirlenmesi yetkisinin Ulusal Çay Konseyi’ne verilmesi ile ÇAYKUR’un her yıl belirlediği yaş çay taban fiyatı kaldırılıyor. Yani çay artık devlet destekli, alım garantisi verdiği bir ürün olmayacak. Kota ve kontenjan da olmayacak. Ancak bu denklemde çay üreticileri de çayını istediği yere satabilecek bir konumdan çıkarak, sermaye gruplarına tamamıyla bağımlı bir hale gelecek.
HANGİ SERMAYE GRUPLARINA TEŞVİK VERİLECEK?
Kuru çay üreten firmaların da A, B ve C lisanslı olmak üzere gruplandırıldığı Kanun Teklifi’nde tanımlar bölümünde sadece kuruluş kanununa atıf yapılan çay borsası içerisinde yer alabilmek için bu lisansların alınması zorunlu tutuluyor. Teklife göre A lisanslı firmalar hem üretim, hem de paketleme yapabiliyor, çay satın alabiliyor. B lisanslı firmalar sadece çay satın alabiliyor. Bu iki lisansı alan firmalar sadece çay borsasında satış yapabiliyor. C lisanslı firmalar ise sadece paketleme işi ile uğraşan firmalar ve firma merkezlerinin bölgede olma zorunluluğu da yok. Sermaye gruplarının ölçeğine göre gruplandırıldığı bu düzenleme ile hangi sermaye gruplarına nasıl imtiyazlar tanınacağı, hangilerinin imtiyazlarla palazlandırılacağını hep birlikte göreceğiz.
ÇAYA ÖLÜMCÜL DARBE
Çay Kanun Teklifi, 2009 yılından beri ayak sesleri duyulan çayda özelleştirme ve piyasalaştırmanın ölümcül darbesidir. Kanun Teklifi bu haliyle yasalaşırsa Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında bölgenin yoksulluktan kurtarılması hedefiyle inşa edilen, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kaderini belirleyen, onu tek ürüne mahkûm eden ve bugün tek geçim kaynağı olan çay bölge halkının elinden alınmış olacak. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde en önemli geçim kaynağı olan çayda, sermayenin etkinliğinin arttırılması yolları belirlenirken, öte yanda Doğu Karadeniz’de yaşayan halkın geçim kaynaklarına saldırılar peşi sıra devam ediyor. Yeşil yol, HES’ler ve taş ocakları da bölgenin en önemli sorunlarından. Geçim kaynaklarını bir bir elinden alanlar, çayına destek vermeyenler, ÇAYKUR’un içinin boşaltılmasına seyirci kalanlar, topraklarından göçe zorlarken taş ocakları, HES’ler ile kendi yarattıkları işsizliği çözme vaadinde bulunuyor.
Ancak Doğu Karadeniz halkının direngenliğini, Metin Lokumcu’nun HES’lere karşı ve çay için verdiği mücadeleyi de hatırlamak, bugün ‘doların değil doğanın yeşiline kulak verin’ diyen İkizderelilerin mücadelesine kulak kesilmek gerek. Doğasıyla, çayıyla, kendi yağıyla kavrulan insanların emeğine, ekmeğine, doğasına, çayına dokunmayın!
* Araştırmacı