Yeni Anayasa Düşüncesi
HASAN KÜÇÜK – ANKARA
Yeni Anayasa düşüncesi, yeni bir olgu olmayıp Emperyalizmin Ortadoğu ya uygulanmak üzere kurgulanmış bir plandır.
TCK’nın 141,142. Maddeleri 1991 yılına kadar Türkiye’de Komünizmi,163. Madde ise irticadan koruyan maddeler olarak görülürdü. 17 Nisan 1991 yılında kaldırıldı. Fakat, aynı tarihte terörle Mücadele Kanunu kabul edildi. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin eğilimi doğrultusunda 24/ 7 / 2003 tarihinde değiştirildi. Avrupa Birliği ile ilişkiler değişince;”hükümete karşı suçları düzenleyen TCK nin 301. ve 312.” Maddeleri ile , “Örgüt üyesi olmadan, örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmadan yardım etme” suçunu düzenleyen TCK’nin 220 . Maddesi eklendi. Böylece TCK nün 141 ve 142. kanun kapsamı geri getiriliş olmakla birlikte TCK’nin 163. Kanun ( irtica faaliyetleri önleyen) kanunun yerine açık ve net bir düzenleme yapılmadı.
17 şubat 2021 tarihinde, Osmanlı padişahlarından 2. Abdülhamid’in torunu Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, Sultanahmet’te, fesli bir grup tarafından törenle karşılanarak “ yolun yolumuzdur şehzadem” sloganları atıldı.
Bugün gelinen noktada her şey netleşiyor. Bu olgu, yeni anayasa düşüncesi de bu netleşmenin ürünü olacak.
Ulusal kurtuluş savaşımızda başlayan bağımsızlık karşıtlığı giderek güç kazanmaktadır.
Yunanlılarla yapılan savaşı kazanarak, bağımsızlığımızın sonucu kurulan Cumhuriyeti bugün bile kabullenemeyenler ne yazık ki fütursuzca aramızda temsili makamlarda bulunuyorlar.
Yakın geçmişte, “Keşke Yunan kazansaydı” diyebilen sözde tarihçi Kadir Mısıroğlu’nu hasta yatağında devletin en üst makamları ziyaret etmişti.
Yine ulusal Kurtuluş Savaşımıza karşı her türlü mücadele etmiş olan İskilipli Atıf Hoca’nın ölüm yıl dönümünde mezarında Çorum valisi, Çorum milletvekili ve Çorum Belediye Başkanının da katıldığı anma toplantısı birer tesadüf değildir. Son derece üzerinde düşündürecek ve kaygılandıracak bir olaydır.
Çünkü İskilipli Atıf Hocanın karşıtlığı bir birey tutumu değil, Cumhuriyetin ve devrimlerinin karşıtlığı için “ Teali İslam Cemiyeti” kurarak başkanlığını üstlenmiştir. Bağımsızlık ve Cumhuriyet karşıtlığına “İngiliz Dostları Cemiyeti” kurucusu casus Sait Molla ile de iş birliği yapmıştır.
Ulusal Kurtuluş savaşçılarının sivil gücü olan Kuvva-i Milliye mensuplarına “ eşkıya”,”kudurmuş haydut” gibi sıfatlar takarak, düşman gibi niteleyerek onların ortadan kaldırılmalarını öğütleyen bildirileri, Yunan uçakları ile Anadolu’ya attırarak taraftar toplamaya çalışmıştır.
Osmanlıda eğitim, bayındırlık, sağlık hizmetleri ile dini ve Hayri hizmetlerin büyük bir kısmı kişiler tarafından kurulan vakıflar aracılığı ile yürütülmekteydi. Ayrıca ekonomik yönden sıkıntı çeken esnaf ve halkın para gereksinimi kurulu para vakıfları tarafından karşılanıyordu. Kurulan bu vakıflar genellikle bir tarikata bağlı kişiler tarafından kurulmuş olup, yaptığı faaliyetler nedeniyle halk üzerinde etkileri büyüktü.
Örneğin Rize’de 1859-1913 yılları arasında 130 adet para vakıfları bulunuyordu. Bu vakıf kurucularının üzerinde İskilipli Atıf Hocanın etkisi vardı. Osmanlı devletinin sınırları içinde bu yapılar çok sayıda vardı. Vakıfların ve çok az sayıda devlet tarafından kurulmuş dini eğitim ağırlıklı bu okul öğrencilerinin askerlikten muaf olduğunu da ilave edelim.
Vakıflar aracılığı güçlenen cemaat örgütlenmeleri sosyal yaşamda “ Feto örgütü”ne benzer yapıda faaliyet göstermektedir. Kimin kiminle evleneceği, vergi toplama, kılık- kıyafet giyim örneklemesi, halkın uzlaşamadığı davalarda hüküm verme konularda belirgin etkinlikleri vardı. Hatta isimlendirmelerde Araplaşma yerleşik bir tutum olmuştu. Tarikatların kurmuş olduğu vakıfları aracılığı ile uhrevi ağırlıklı Arapça eğitim okulları, devletin okullarından çok daha fazlaydı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra çıkarılan medeni kanunlara, kendilerinin her alanda hâkimiyetini kaybedeceklerini anlayan tarikatlar, halka çeşitli yalan ve kimi yerlerde de zorla silahlı olarak toplanmasını sağlayarak ayaklanma girişiminde bulunmuşlardır.
Örnek olarak, Rize’de cumhuriyet kanunlarına karşıtlığı ayaklandırmaya dönüştürmek amaçlı toplantı için Peygamberin “Sakal-ı Şerif-i ” gösterilecek sözleridir. Bu şekilde masum halkı kandıranların en başında İngilizlerle bağlantısı olan İskilipli Atıf Hocadır. Onca insanın kanına giren bu hain kişinin, Cumhuriyet kurumlarının temsilcileri tarafından anılması kaygı ve üzüntü vericidir.
Ulusal bağımsızlığımıza ve Cumhuriyete karşıtlıkla simge olan kişilerin devlet yetkililerince anılması ve yakın ilişki varılan noktayı çok iyi anlatmaktadır.
Gelinen durumu daha iyi anlayabilmek için, tarihe ve emperyalizmin kurgularına daha yakından bakmak gerekir. Bu gün bize televizyon filmleri gibi etkinliklerle empoze edilmek istenen” Yeni Osmancılık”;
1980’lerde İsrail için strateji projesi hazırlayan Oded Yinon ve Kudüs Federal Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Daniel Elazarın “Ortadoğu için ulus- devletlerin değil, etnik-dinsel cemaatlerin belirleyici olduğu sistemin Osmanlı Millet sisteminin bir model olduğunu” ileri sürmüştür.
Ardından, 1982 de İsrael Shahak bu görüşleri İngilizce olarak dünyaya duyurdu. Aynı yıl İsrail Başbakanı Ariel Şaron bu tezi savunmaya başladı.
Aynı görüşleri ABD’li Yahudi düşünür Noam CHOMSKY, Ortadoğu ülkelerini etnik, dinsel, mezhepsel olarak parçalanması ve Osmanlıya benzeyen yerel özerklik yapıların oluşması, projenin temelini oluşturmalıdır tezini savunmuştur.
Keza CIA ajanı Fuller de 1993 de “Osmanlı Millet Sistemini” önermişti. (Ayrıntılı bilgi için Cengiz Özakıncı’nın Kalemin Namusu/ sayfa 263-273 )
Bu bağlamda bugün gelinen noktada, 1921 yılında ilk Anayasa maddeleri gündeme getirilmesi, yukarıda kısaca değindiğim projenin Türkiye’de uygulanması aşamasına gelinmesi için bir hazırlıktır. Neden 1921 anayasası gündeme getiriliyor? Bu sorunun cevabı Anayasanın hükümleri içinde bulunmaktadır.
Anayasanın hükümlerine geçmeden önce, hangi koşullarda hazırlandığını açıklamak gerekmektedir.
1- Kurtuluş savaşı sonuçlanmamış, dolaysıyla savaş bir bütünlük içinde meclisin kararları ve görevlendirmesi ile öngörülmektedir.
2- Osmanlı yönetiminden kalan, saltanat ve halifelik kaldırılmamıştır.
3- Meclisin bir görevi de din hükümlerini uygulamaktır. Devletin dini İslam olarak yasada yer almaktadır. Laiklik ilan edilmemiştir.
4- Eğitim, sağlık, bayındırlık işleri vakıf ve medreseler eliyle yürütülmesine ilişkin hükümler vardır.
5- Kuvvetler birliği ilkesi vardır.
6- İl veya yerel ölçekte özerklik söz konusudur.
Yukarıda sıralamaya çalıştığım 1921 Anayasası hükümlerine dönüş, Emperyalizmin 1980 yılından başlayarak gündemine aldığı konuların içerdiği açıkça anlaşılmaktadır.
Bazı vekillerin uygulanmakta olan Anayasanın değişimi isteklerini kimi zaman gündeme getirirken, şimdi en yetkili ağızdan gündeme getirilmesi kaygı ve üzüntü vericidir.
Konu bağımsız medya kanalıyla detaylandırılırken, yandaş olan medya ise Yeni Anayasa gerekliliği konusunda kamuoyu oluşturma gayreti içindedir.
Proje, yani Ulus devletlerin yıkılması veya zayıflatılması ve federal devletler içinde özerk bölgeler oluşturulması, önce Irak’ta, sonra Sudan, Mısır, Tunus ve Suriye’de nasıl uygulandığının tanığı olan Türkiye halkı, ülkemizde bu projenin uygulama olanağını vermeyecektir.