Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Antalya Şube Eş Başkanı Şükran İçöz Yönetim Kurulu Üyeleri ile birlikte SES’in 26. Kuruluş Yıldönümü münasebetiyle bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
Şube binasında yapılan basın toplantısında konuşan SES Antalya Şube Eş Başkanı Şükran içöz; “Şube ve temsilciliklerimizden en ücra köşedeki üyelerimize kadar büyük bir özveri ile çalışarak sendikal sorumluluklarımızı yürütüyoruz. Sendikamızda 26 yılda kazandığı örgütlenme, eğitim ve mücadele deneyimiyle emekten ve halktan yana kendine özgü bir kültür oluşmuştur. Bu nedenle kurucularımızdan başlayarak, gelmiş geçmiş tüm şube ve merkez yöneticilerimiz ve üyelerimiz haklı bir onurun sahibidir. 1 Ağustos 1996 yılında dört sendikanın birleşmesiyle kurduğumuz SES bugün 27 bin üyesiyle aritmetik toplamın çok ötesinde anlamlar ifade etmektedir. Bunca baskıya rağmen küçültülememiştir, aksine emekçiler ve halk nezdinde itibarını arttırmayı başarmıştır.
26. yılımızı kutlarken, bugüne kadar edindiğimiz deneyimlerin ışığında; hak ve özgürlerimizi geliştirmek, bize giydirilmek istenen deli gömleğini yırtıp atmak, işkolumuzdaki tüm hizmetlerin ücretsiz ve nitelikli olmasını sağlamak, güvenceli iş, güvenceli gelecek, barış içinde yaşanan eşitlikçi, özgürlükçü bir ülke için; daha fazla birlik, daha fazla çalışma, daha fazla örgütlenme, daha çok mücadele bizi bekliyor.
Dünya ve Türkiye işçi ve emekçilerinin mücadele birikimini kendine miras edinen ve bu mirasa her gün yeni birikimler katmayı baskıcı, otoriter, anti demokratik uygulamalara rağmen başarmaktadır.
Umudu her koşulda yürüttüğü fiili mücadele ile büyüten ve paylaşan SES dimdik ayakta” dedi.
Basın açıklamasının tam metni şu şekilde;
Kamu emekçilerinin; 1960’lı yılında başlayan örgütlenmesi darbelerle ortadan kaldırılmaya çalışılmış fakat kapı kulu zihniyetini kabul etmeyen örgütlenme çalışmalarını bırakmayan emekçiler 1990’lı yıllarda büyük bir hamle içine girerek geleceklerinde söz ve karar sahibi olmanın, işine ve ekmeğine sahip çıkmanın yolunun örgütlenmekten geçtiğinin bilinci ile sendikal örgütlenmeye başladılar.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri 1990 yılından itibaren arka arkaya Genel Sağlık İş, Tüm Sağlık Sen, Sağlık Sen ve Sosyal Hizmet Sen sendikalarını kurdular. Zaman içinde mücadelenin bir taban bulması ile iş kolumuzda farklı sendikalarda örgütlenen emekçiler birleşerek güçlü ve karalı, çok daha güçlü bir sendika kurmak için harekete geçti ve SES’i kurarak birleştiler. ,
1 Ağustos 1996 yılında sendikamız SES kuruldu.
SES’in öncesinde ve sonrasında sendikamız ve konfederasyonumuz üzerinde siyasi iktidarın çok büyük baskıları olmuştur. Bu dönemde sendikamız üyesi birçok sağlık emekçisi emek demokrasi mücadelesi verirken hayatlarından olmuşlardır buradan öncelikle onur üyelerimiz Necati AYDIN, Ayşenur ŞİMŞEK ve Behçet AYSAN ve barış şehitler Eyüp ERGEN, Abdulaziz YURAL, Şehmus DURSUN başta olmak üzere bu mücadelede kaybettiğimiz arkadaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Yitirdiğimiz bu arkadaşlarımız halen mücadelemize ışık tutuyor.
Kuruluş yıllarımızdan bugüne Savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için ülkemizde ve dünyada savaşa karşı barışı, faşizme karşı demokrasiyi, emperyalizme karşı bağımsızlığı, baskıya karşı özgürlüğü, ırkçılığa ve şovenizme karşı halkların eşitliğini, özgürlüğünü ve kardeşliğini savunarak örgütlenmek temel düsturumuz oldu ve bu amaç etrafında yüzbinlerce sağlık emekçisini bir araya getirdik.
İşkolumuzdaki haksızlıklara, hukuksuzluklara, baskılara karşı fiili mücadelemizi sürdürürken, hukuksal alanda da ciddi kazanımlar elde ettik.
- Sağlık ve Sosyal Hizmetlerin piyasalaştırılmasına karşı örgütümüzün yürüttüğü mücadele, bu güne baktığımızda ne kadar haklı olduğunun kanıtı şeklindedir. Siyasal iktidarlar sendikamıza karşı yürüttükleri baskı politikaları hız kesmeden devam etmektedir
- Mücadele sürecimizde öldürülen, sürgüne gönderilen, tutuklanan, çeşitli düzeylerde baskılara uğrayan üyelerimiz, yöneticilerimiz oldu, ancak bunlar örgütlenmemizi de, emekçilerin hak ve çıkarları için mücadelemizi de engelleyemedi.
Çünkü adil paylaşım isteyen emekçiler, kadın mücadelesi yürütenler, doğasına ve deresine sahip çıkanlar, öğrenciler, aydınlar, inanç özgürlüğü, kimlik özgürlüğü isteyenler kısacası daha yaşanılır bir ülke ve dünya isteyen tüm kesimler ve örgütleri illegal kabul edilip yürütme (özellikle güvenlik) ve yargı kıskacına alınıyor. Baskı, soruşturma, devlet terörü, gözaltı ve tutuklamalarla biat eden, sorgulamayan, köleleştirilmiş bir toplum yaratılmak isteniyor.
Arkada bıraktığımız 26 (32) yıl içinde siyasal iktidarlar da dünyadaki yeni liberal politikaların ülkemizdeki uygulayıcıları oldular. Bu konuda uluslararası sermayenin direktifleri ve baskıcı yasalarından aldıkları güçte etkili oldu. Kamu alanındaki özelleştirme, taşeronlaştırma, piyasalaştırma politikalarını istedikleri hızda ve düzeyde olmasa da hayata geçirdiler ve halen bu alandaki tasfiye çalışmaları devam ediyor. Bu süreçte işkolumuzdaki özelleştirme-piyasalaştırmaya karşı toplumsal birleşik mücadelelerle üstesinden gelinebileceği gerçekliği üzerinden hareket etmeliyiz.
- Geliştirilmesi, güçlendirilmesi gereken 1. basamak yok edilmiş, Aile hekimliği adı altında binlerce hekime esnaf olması dayatılmış, en temel insan hakkı olan sağlık hakkı artık bir pazar nesnesi haline getirilmiştir
- Döner sermaye uygulaması ile sağlık kurumları işletme haline getirilirken, çalışanlara performansa dayalı döner sermaye uygulaması ile emekliliğe yansıyan temel ücretler sürekli düşük tutulmuştur..
- Sosyal Hizmetler adım adım tasfiye edilmeye, Sosyal Hizmet sadaka anlayışı içinde “Sosyal Yardım”a dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Bakıma muhtaç yaşlı, çocuk ve kadınlar her türden istismara karşı devletin korumasından alınıp vakıf ve cemaatlerin kucağına atılmıştır.
Bugün iş kolumuzda kırktan fazla sendika vardır. Meslek ve işyeri sendikacılığı yeniden hortlatılmaya çalışılmaktadır. Anayasa değiştirilerek ‘örgütlenme özgürlüğü’ yalanıyla birden fazla sendikaya üyelik getirilerek, örgütlülük zayıflatılmaya çalışılmakta, her türden haklarımızı kullanmak için iktidarın gösterdiği örgütlere gitmemiz istenmektedir. İktidarların besleme sendikalarına emekçiler baskı, mobbing, her türlü baskı ve yalan vaatler ile zorla üye yaptırılarak yetki almaları sağlanıyor. Son 6 dönemi (12 yılı) kapsayan TİS’e baktığımızda emekçilerin bu yetkilendirilmiş sendikamsı yapılar eliyle emekçilerin haklarında yarattıkları gerilemeyi görebiliriz. Haklarımız elimizden alınırken gösterilen olumsuz sendikal pratik nedeniyle örgütlenme emekçiler için anlamsız hale getiriliyor.
Yukarıda ifade ettiğimiz işkolumuzdaki olumsuzluklara karşı durmanın, işkolumuzdaki piyasalaştırmanın ve ticarileştirmenin son bulmasının, işyerimizdeki en küçük hakkımızdan, en büyük talebimizin gerçekleşmesine kadar tümü için örgütlü ve birleşik mücadele bir zorunluluk haline gelmiş durumdadır. Bizim bunu yapmamız halinde, yapıyormuş gibi görünenler ve bizleri oyalayanlar boş durmayacaktır. Israrla birliği savunmalı, birliği beraberliği yozlaştıran, anlamsızlaştıran, bugünkü birliğimizi bile dağıtmayı planlayan düzenlemelere karşı olmalıyız.
Bugün her zamankinden daha dikkatli ve mücadeleci olmalıyız. Çünkü dünyada ve ülkemizde liberalizm herkesi etkisi altına almaya, bölmeye, parçalamaya, örgütlü mücadeleyi zayıflatmaktadır. Liberalizm; aynı işi yapanları, farklı kimlikleri, farklı inançları, farklı cinsiyetleri ve cinsel yönelim farklılıklarını, hatta farklı kentleri birbirine düşman, birbiriyle rekabet eden bir yapıya dönüştürmekte, mücadeleyi boğmaktadır. Bu nedenle hiçbir zaman emekçileri, emekçi ve yoksul halkı buluşturmaktan, emekçilerin birliğini ve halkların kardeşliğini savunmaktan vazgeçmemeliyiz.
Her türden farklılığın, bencilliğin ve bireyselliğin kışkırtılarak temel değer yapılmaya çalışıldığı, insani duyguların ırkçı bir saldırganlığa dönüştürüldüğü, en temel insan hakkının pazara çıkarıldığı bir zamanda, sahibinin sesi medyaların beyin yıkama çabalarına rağmen; emekçiden ve halktan yana, herkesin kendini ifade ettiği, her düşüncenin çoğunluk olma hakkının olduğu, devletten ve siyasal partilerden bağımsız, emekçilerin hak ve çıkarlarını esas alan, toplumsal yararı bireysel çıkardan önemli sayan BİR EMEK ÖRGÜTÜYÜZ.
Şube ve temsilciliklerimizden en ücra köşedeki üyelerimize kadar büyük bir özveri ile çalışarak sendikal sorumluluklarımızı yürütüyoruz. Sendikamızda 26 yılda kazandığı örgütlenme, eğitim ve mücadele deneyimiyle emekten ve halktan yana kendine özgü bir kültür oluşmuştur. Bu nedenle kurucularımızdan başlayarak, gelmiş geçmiş tüm şube ve merkez yöneticilerimiz ve üyelerimiz haklı bir onurun sahibidir. 1 Ağustos 1996 yılında dört sendikanın birleşmesiyle kurduğumuz SES bugün 27 bin üyesiyle aritmetik toplamın çok ötesinde anlamlar ifade etmektedir. Bunca baskıya rağmen küçültülememiştir, aksine emekçiler ve halk nezdinde itibarını arttırmayı başarmıştır.
26. yılımızı kutlarken, bugüne kadar edindiğimiz deneyimlerin ışığında; hak ve özgürlerimizi geliştirmek, bize giydirilmek istenen deli gömleğini yırtıp atmak, işkolumuzdaki tüm hizmetlerin ücretsiz ve nitelikli olmasını sağlamak, güvenceli iş, güvenceli gelecek, barış içinde yaşanan eşitlikçi, özgürlükçü bir ülke için; daha fazla birlik, daha fazla çalışma, daha fazla örgütlenme, daha çok mücadele bizi bekliyor.
Dünya ve Türkiye işçi ve emekçilerinin mücadele birikimini kendine miras edinen ve bu mirasa her gün yeni birikimler katmayı baskıcı, otoriter, anti demokratik uygulamalara rağmen başarmaktadır.
Umudu her koşulda yürüttüğü fiili mücadele ile büyüten ve paylaşan SES dimdik ayakta.
SES var. Umut Var.
SES’siz Kalma! SES’te Örgütlen!