Kuzey Teve

betnis giriş
betnis
yakabet giriş

HASAN KÜÇÜK YAZDI “DIŞ GÜÇLER”

HASAN KÜÇÜK YAZDI “DIŞ GÜÇLER”
Gençağa Karafazlı( karafazli@msn.com )
247 views
02 Aralık 2021 - 15:35
Spread the love

DIŞ GÜÇLER

Bugünlerde özellikle “ DIŞ GÜÇLER” değimi çok kullanılmaya başlandı. Dövizin yükselmesinde bu gücün etken olduğu ileri sürülmektedir.

Dış güç kavramı daha ilkel toplumlardan, M.Ö Asurlulardan, Sümerlerden, Hititlerden günümüze kadar hep var olan bir olgudur. Tarihsel süreç içinde bu dış güce karşı kabileler, devletler kendi önlemlerini almaya çalışmışlardır. Örneğin; Moğol istilasından korunmak için Çinliler, o meşhur “Çin seddini yapmışlardır”.

Tarihten somut örnek vermek gerekirse; Osmanlı İmparatorluğu süreç içinde bilimin ve teknolojinin gerisinde kalarak, yurt savunmasında gerekli olan savunma sanayisini kuramadığı gibi, aynı nedenlerle de üretim yapamadığı için ekonomisini geliştiremedi. Ülkesinin savunmasını kimi zaman Ruslara, kimi zaman İngilizlerin ve Almanların koruması için ödün üstüne ödün verilmesine karşın istila edilmesinden kurtulamadı.

Dış güçler Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında da vardı. Üstelik ülkemiz dış güçler tarafından fiili işgal edilmiş iken Atatürk önderliğinde halkımız kendi olanaklarımızla yeni bir devlet “Türkiye Cumhuriyeti’ni “kurmuştur. Ve bugüne kadar sata, sata bitiremediğimiz kurumları yaratmıştır.

Savaştığı ülkelerle, Fransa ile “ 1921 tarihinde Ankara Anlaşması”, 1921 de Moskova antlaşması, 1925 tarihinde Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması, 1934 de Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ile “Balkan Anlaşması”, 1937 de İran, Irak ve Afganistan ile “Sadabat Paktı” nı , 1941 tarihinde imzalayarak ülkemizi savaş ortamı dışına çıkararak , dış güçlerin olabilecek olumsuz etkisini ortadan kaldırmıştır.

Dış güçlerle bir yandan yapılan anlaşmalarla, diğer yandan bilim ve teknolojik gelişmeleri kullanarak üretim süreçlerini başlatarak “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh” ilkesi gereğince kendi ülkesi halkının mutluluğu yanında diğer ülke halklarının da mutlu olması sağlanmıştır.

Günümüz dünyasında ise dış tehdit boyut değiştirmiştir. Sadece silahı kullanılmamakta, ekonomi ve bilimi bir üstünlük olarak kullanılarak, kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu üstünlüğü sürdürebilmek için stratejileri de ülkeden ülkeye farklı argümanlarla yapmaktadır. Günümüzde bu işleyişin tanımı kısaca “Emperyalizm” olarak ifade edilmektedir.

Kimi ülkede aşiretler, etnik ve kültürel farklılıklar öne sürülerek, iç çatışma araç olarak kullanılmaktadır. Bu uygulamaya yıllardır “Böl parçala yönet” stratejisi olduğu biliniyorken ne yazık ki hala uygulanabilmektedir. Bunun içinde ağırlıkla ve genellikle eğitim ve inanç üzerinden amaçlarına ulaşmaktadır.

Bizim gibi ülkeleri sömürebilmek için, yukarıda sayılan etkenlerin kullanımı yanında başka bir yöntem bulundu, “Özelleştirme”. Fiili işgalden daha geçerli ve gittikçe artan bir ivme ile süreklilik göstermektedir. Ne zamana kadar!

Özelleştirme yapılabilmesi için de önce “Global dünya” kavramı üzerinden sermayenin serbest ve kontrolsüz dolaşımını geniş kitlelere kabul ettirdiler.

Ülkemizde ise önce; “Zarar eden, devlete yük olan Kamu İşletmeleri satılarak, Özel ve /veya tüzel kişiler aracılığı eliyle karlı işletme haline getirilerek ülke kalkınmasında faydalı kurumlar yaratılmasını aylarca gazete ilanları ile, görsel medyada yandaş bilimsel söylemlerle gerçeklere aykırı programlarla, kamuoyu oluşturuldu. Böylece Ülkemizin en karlı kurumları çok ucuz bir şekilde satıldı. Ne yazık ki, kamuoyu “ hani zarar eden kurumlar satılacaktı, neden en karlı kurumlar satılıyor” sorusu sorulmadı. Cumhuriyetin, uzun ve zor yılların yoğun birikimleri yok pahasına satıldı. Üstelik bu satışta,

kurumlarımızın değerleri, satın alacak ülkelerin, bu iş için oluşturulmuş kurumların belirlediği değer üzerinden satıldı. Bugün satılan bu kurumların bir yenisini kurmak olanaklı değildir. Ülkemizin parası olsa da satılan bu kurumların yeniden kurulması olanaksızdır. Ayrıca üzerinde hiç durulmayan bir konuda, bu satılan kurumlarımızda edindiğimiz bilgi ve deneyimlerimizi bir daha yakalamak çok zor. Bu nedenle Katarlara satılan “Tank-Palet fabrikasında”, önce işçilerle ücret pazarlığında anlaştılar.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ( TMMOB) ve bağlı odalarınca yapılan özelleştirmelerin telafisi imkansız olan zararlar vereceği, Ülkemizin talan edileceğini kamu oyu ile paylaşmaya çalıştık. Hukuki işlemlerde bulunarak, davalar açtık. Başlangıçta açılan davalarla yürütmeyi durdurduk. Ancak ilerleyen süreçte kanun hükümlerini değiştirerek uygulamaya acımasızca devam edildi.

.

Üstelik İktidarın yabancı sermayeye tanıdığı hakları elde edebilmek için marka olmuş özel işletmelerde özelleştirildi. En başta özel ilaç şirketleri ile tarımsal ürünleri işleyen fabrikalar yabancı sermaye ile ortaklık kurdular. Bankalarımız da (Ziraat B-Halk B-Vakıf .B -T.C İller B-T.C Kalkınma B) vb. Birkaç devlet bankasının dışında özel bankaların tamamı yabancı sermaye ortaklı oldular.

Özellikle özelleştirilmek istenen kurumlarımızın karlılığı bir yana, Ülkemiz için stratejik önemde olduğunu ısrarla iktidarı ve yetkilileri uyardık. Bu özelleştirmeler ülkemizi tam bağımlı hale getireceğini vurguladık. Bunun için hukuk çerçevesinde gösteri mitingler yaptık, coplandık, yargılandık.

Tarihsel süreç içinde hep var olan dış güçlerle ilişkilerde denge unsurları ile oynamadan ve üretim araçlarını yabancı sermayenin yönetimine vermemek denenmiş en önemli “Bağımsızlık” ögesi olduğu anımsanmalıdır.

Hasan Küçük

Kimya Mühendisi ( Oda No: 9628

PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -