“AKP-Saray Rejimi’nin betonlaşma politikaları ve “Ben yaptım, oldu” anlayışı ile böyle kentleri görmek hayal ürünüdür. Forbes’in yaptığı mı? Sadece bir illüzyondur…”
ABD merkezli ekonomi dergisi Forbes tarafından yapılan araştırmanın sonuçları birkaç gün önce yayımlandı. Ülkemizde ‘iş yapmak ve yaşamak için en iyi kentlerin hangileri olduğu sıralandı. Bu sıralamaya baktığımızda bölgemizde yani Doğu Karadeniz bölgesindeki iller, yaşanabilir kriterlerin oluşturduğu sıralamada orta sıralarda yer altı. Bölge illeri arasında en yüksek sıralamayı 10. sıradaki yeriyle Trabzon aldı.
Kapitalizmin kent anlayışı tüketimin mükemmel altyapısının oluşması amacını öne koymaktadır. Dolayısıyla kent merkezlerini birer alışveriş merkezi ve işyeri olarak planlamakta ve bütün değerlendirmesini bu olgu üzerinden yapmaktadır.
Şehir tanımını yaparken pek çok uzman, insanların barınma, çalışma, dinlenme ve eğlenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan yoğun nüfusun yaşadığı alanlar olarak tanımlamışlardır. Bu alanlarda yaşayan toplum için hizmetin planlanması ve uygulamaya konulması için gerekli, görevleri yasayla düzenlenen, çağın gereklerine göre organize olmuş kurumları da oluşturmak gerekiyor. Bu organizasyona da yerel yönetimler diyoruz. Çünkü o şehirde yaşayan insanların kurumsal anlamda ilk temas noktası bu yönetimlerdir.
Bütün bu organizasyon şeması o ülkenin yönetim sistemine göre şekillenir. Kapitalist sistem de şehirleri kendi ideolojisine göre dizayn etmiştir. Kapitalizmin ilkelerine göre de şehirleri tanımlamıştır. Yaşanabilir olma kriterleri de kapitalizmin yasalarına göre düzenlenmiştir.
“Kapitalizme göre bir kenti yaşanabilir yapan kriterler nelerdir?”, “Neye göre sıralanmıştır bu şehirler?” diye sorduğumuzda karşımıza bu sistemin yarattığı sorunlar çıkıyor. Klasik tanımlama ile bir kentin suç oranının düşük olması, iyi ulaşım imkânı, belediyecilik hizmetleri, binalarından doğasına kadar pek çok veri karşımıza çıkıyor.
Bölgemizdeki illere baktığımızda şehircilik anlayışının olmadığı, şehir planlamasının rant politikalarına peşkeş çekildiği, çarpık bir kentleşmenin fotoğrafını çekiyoruz. Kent içi ve kentler arası ulaşımda hala bir kaosun olduğu, toplu taşımacılığın ilkel şartlarda gerçekleştiği, seçim dönemlerinde vaat edilen çözümlerin birilerinin çıkarlarına kurban edildiği bir anlayışın bölgedeki illerde yarattığı karmaşaya tanık oluyoruz.
AKP-Saray Rejimi’nin son 20 yılda bu şehirlerin doğasına HES’ler, madenler, taş ocakları, kültür balıkçılığı, yeşil yol projesi, sahil dolgularıyla gerçekleştirdiği havaalanları ve liman inşaatlarıyla nasıl yok ettiğini birlikte yaşadık. Canlıların yaşam alanlarını talan ederek, tüm bu kentleri betona boğarak nasıl yok ettiğini gördük.
Kapitalizm maalesef yaptığı yıkımlarla yaşanabilir bir kent bırakmamıştır. Büyük devasa binaları olan, sistemin olmazsa olmazı olan alışverişin, tüketim bilincinin geliştirildiği AVM’leri olan, ucuz işgücünün ve işsizliğin kol gezdiği, yeşilin betonlar arasına serpiştirilen birkaç ağaç ve çiçekten ibaret sayan, suç işlemeyi hak arama ve demokrasi mücadelesine indirgeyen bilincin kentleri yaşanabilir kentler olarak sunması illüzyondan başka bir şey değildir.
Yaşanabilir kent ne demek?
Yaşanabilir kent aynı zamanda sürdürülebilir kenttir. Sürdürülebilir bir kent, çevresel, ekonomik ve sosyal gerekliliklerin dengeli bir şekilde karşılandığı, kentlilerin refah seviyesinin artırılmasının amaçlandığı yaşanabilir bir kenti ifade etmektedir. Ama yaşadığımız ülkede böyle bir kentleşme olmadığı gibi bölgemizde de yoktur.
Özellikle az gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfının yoğunlukta olduğu banliyöler ve kırdan kente göçenlerin genellikle kendi imkan ve yöntemleriyle oluşturdukları altyapıdan yoksun yerleşimler, buna karşılık kent merkezlerine yakın “lüks konutlar” şeklinde bir hiyerarşi ile karşılaşırken, sosyalizmde, Sovyetler Birliği örneğinde gördüğümüz gibi, planlanan ve yaklaşık 50 yıl boyunca plana uygun gelişen kent merkezleri, sosyal-kültürel yaşamın ağırlıklı olarak oluştuğu alan olurken, konut alanları kendi içerisinde yeşili, spor ve sosyal tesisleri ile çocuk oyun alanlarını da barındırmaktaydı. Kent merkezine yaygın toplu ulaşım araçları her iki yöndeki trafiği de çözebilmekteydi Nüfusu bir milyonu aşan her kentte metro hatları kurulma zorunluluğu yasal olarak getirilmiştir.
Açıklanan kriterler insanca yaşamın gerçekleşebileceği kentlerin kriterleridir. Her şeyi rant, para olarak gören anlayışın böyle kentler inşa edebilmesi zordur. Hele ülkemizde AKP-Saray Rejimi’nin betonlaşma politikaları ve “Ben yaptım, oldu” anlayışı ile böyle kentleri görmek hayal ürünüdür.
Forbes’in yaptığı mı? Sadece bir illüzyondur…