Kuzey Teve

betnis giriş
betnis
yakabet giriş

Dinciler, çocuk katline nasıl zemin hazırlıyor

Dinciler, çocuk katline nasıl zemin hazırlıyor
Gençağa Karafazlı( karafazli@msn.com )
212 views
02 Ocak 2021 - 21:20
Spread the love

 

Konuk yazar Nazif Ay yazdı…

Kadın ile erkek, varlık âleminin en güzel sanatçılarıdır.

Kadın, doğadır ve doğurgandır; erkekse olabildiğince doğaçlamadır.

Kadın ile erkek, bir diğerini tamamlayan, karşı cinse alternatif değil, doğal partner olan iki gönüllü temsilci ve cinsel yaşamın iki icracısı muhteşem varlıklardır.

Cinsellik, doğanın coşkun sesidir.

Cinsellik, zıt gibi gözüken varlıkların koalisyon nedenidir.

Cinsellik, aynı türden iki cinsiyetin birbirinden haz aldığı operasyonun adıdır.

Cinsellik, günahın hedefi olmaktan uzak bir cennet nedenidir.

Cinsellik, Adem ile Havva meselesinde verilmeye çalışılan cennetten kovulma gerekçesi hiç mi hiç değildir. 

Kadın ile erkeğin, bu önüne geçilmez doğası özellikle ilahi dinlerin en büyük problemi olagelmiştir. Oysa kişilerin şuuraltına atmaksızın karşı cinse ilgisini belli edip roller alması varlıklarının doğal sonucudur. Bastırılmış duyguların ileride ortaya çıkması ise birçok ağır psikolojik sorunların yaşanmasına sebep olmaktadır. Sağlıklı ilişki konusunda sorunlu bağnaz kişilerin, cinselliği ilgilendiren hemen her konuda “haram” yaftasını yapıştırmalarının altında derin anlamlar vardır. Aslında onlar için haram’ın anlamı “Yaram”dır, yani “Benim cinselliği keşfetme ve yaşama konusunda yaram var.” şikayetidir. Zaten bir dindarın öteki dünyaya ait hayalî cinsel partneri olan hurileri hayal etmesi bile, sağlıklı flört edemeyenlerin pornografik fantezi dünyasını geliştirme ihtiyacından kaynaklanmaktadır.

DİNLERDE CİNSELLİK VE EROTİZM

Cinsellik ve din kavramları arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur.

Dinler, cinselliğin anlamı ve toplumdaki cinsiyet rolleri üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Bu durumda, dinlerin cinselliğe bakışının nasıl olduğu ve dinlerin cinselliğe dair ahlak ilkelerinin neler olduğu gibi sorular anlam kazanmaktadır.

Tarihin her döneminde cinselliğin en önemli sınırlayıcısı “din” olmuştur ve din adamları tarafından cinselliğin belli sınırlar içinde yaşanmasının sağlıklı olacağı tavsiye edilmiştir.

Bütün dinler ve kadim gelenekler, insan hayatının belirli bir düzen ve disiplin içinde yaşanmasını önerirler. Yeme içmeden tutun, insani ilişkilere ve cinselliğe kadar bu düzen ve disiplin, insan ve toplum için oldukça önemli görülür.

Uzakdoğu inanışlarında, Kızılderililer ile Türklerin ayinsel Şaman dinlerinde, Konfüçyanizm ile Taoizm gibi ahlak disiplinlerinde, ilkel kabilelerin mistik/ doğa dinlerinde ya da antik çağ dinlerinde ve nihayetinde ilahi kanun koyan vahye dayalı dinlerde seks ve erotizm ya kutsal sayılmış veya inkâr edilmese bile uzak durulması gereken bir günah olarak kabul edilmiştir.

Türklerde ve Kızılderililerde erkek ve kadın birbirini tamamlayan varlıklar olarak görülürken, Türklerde kadınlar devlet liderliğiyle bile taltif edilmiştir. Anadolu topluluklarında Kibele adlı tanrı, kadın sureti ve özelliğiyle baş tanrı makamına çıkarılmıştır. Bütün bu topluluklarda cinselliğe tabu gözüyle bakılmamış; aksine, yüce değerlerin başlama noktası olan aile, “kutsal kurum” diye isimlendirilmiştir. 

Hint mitolojisinde cinsel birlikteliğe, kadın-erkek ve kozmos arasındaki sembolik bütünleşme olarak değerlendirilmiştir.

Seks, özellikle ilahi kaynaklı dinlerde kontrol altına alınmaya çalışılmış ve bazen tabu haline getirilmiştir. Bunun en önemli nedeni, seksin barındırdığı şehvet, dünyevi haz ve çıplaklık gibi insani ve doğal durumlara gereksiz tepkilerin yanında, çocuk yapıp neslin devamına sebep olması dolayısıyla mülkiyet ve miras haklarının kontrolsüz bölünmesinin önüne geçilme düşüncesidir. Bu yüzden de hemen her din evlilik dışı, yani toplum onayından uzak cinsel ilişkileri günah kabul etmiştir. Eşcinsellik konusu Hristiyanlığın, dolayısıyla birçok kilisenin çözemediği önemli problemler arasında yer almaktadır. Ama Hristiyanlıkta konuya bakış diğer dinlere göre biraz daha esnektir.

Hristiyanlık ve ona ilham veren antik Roma ve Yunan mitolojisinde kadın bazen Meryem’de olduğu gibi kutsanmış bazen de lanetli varlıklar olarak kabul edilmiş, hatta Ortaçağda Malleus Maleficarum adlı cadı kitabında zeki ve üstün nitelikli kadınların şeytani vasfa sahip oldukları düşünülmüş ve yakılmıştır. Elbette erkek egemen toplumlarda ve dinlerde, seksteki partner konumundaki kadına ve cinsel birliktelikteki hazza sınırlar konulmuştur. Bedenin, dizginlenmesi gereken bir varlık olduğu savunulmuştur.

İSLAM NE DİYOR

İslam’ın cinselliğe bakışı, olumsuz olmamakla birlikte belli sınırlar içinde yaşandığında ödüllendirilen bir davranıştır. İslami kaynaklarda anal sekse onay verilmezken, oral seks için ise yasak notu düşülmemiştir. İslam, evlilik dışında cinsel ilişkiyi yasaklamış ve zina olarak adlandırmıştır. Ayrıca kimi ilişki biçimlerine yaklaşılmasını yasaklamıştır. Örneğin Lut peygamberin toplumunun genel olarak yöneldiği homoseksüellik şu ifadelerle kınanmış ve “Lut’u da peygamber gönderdik. Kavmine dedi ki: ‘Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz? Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz.” (Araf Suresi 80-82) şeklinde anlatmıştır.

Yahudiliğin cinselliğe bakışı, İslam’dan çok farklı değildir. Tevrat’ta erkek ile kadına verilen cinsel duygu ve davranışın amacının insan neslinin devamını sağlamak olduğu belirtilmektedir (Tekvin 1:28-29; 9:6-7) Yahudilik hem bekârlığa hem de ruhbanlığa karşıdır. Yahudi geleneğinde homoseksüellik, itici ve iğrenç olarak tanımlanıp yasaklanmıştır. Nitekim iki kadın ya da iki erkeğin birlikte yaşamayı veya evlenmelerini suç olarak değerlendirilmiştir. Yahudilikte homoseksüelliğin yasaklanmasının çeşitli sebepleri vardır. Bunlardan ilki, homoseksüelliğin insan şerefini alçaltan sapkın bir eylem olarak kabul edilmesi, ikincisi ise bu tür eylemlerin insan neslinin çoğalmasını engellediği düşüncesidir. Ancak modern döneme geldiğimizde, reformist Yahudilerde homoseksüeller haham olarak bile görevlendirilebilmekte ve çoğu reformist haham, aynı cinsiyete sahip insanların evliliğini onaylamaktadır.

Sonuç olarak, ilahi kaynaklı dinlerin cinselliğe bakışı birbiriyle paraleldir ve genel olarak cinselliği evlilik sınırları içinde meşru görmektedirler.

CİNSEL SAPKINLIĞA YOL VEREN KAYNAKLAR

Diğer dinlerin cinsel sapkınlığa yön veren kaynaklarını belki başka bir zaman dilimi içinde ele alabilirim ama ben Eylül ile Leyla adlı kız çocuklarının katliamından ötürü içe dönük, yani dincilerin kültüründeki sorunlu kaynaklara dikkat çekeceğim.

Bugün dincinin psikolojisini olumsuz anlamda çokça etkileyip perişan eden faktörlerin başında, yanlış kişilerce, yanlış verilerle ve yanlış mantık silsilesiyle yalan yanlış yorumlanan Kur’an ayetlerinin tefsirleri, Peygamberin söz ve davranışları demek olan hadis külliyatı ve İslam hukuk sistemi olan Fıkıh ile onun öncü kuvveti durumundaki fetva kültürü gelmektedir.

Aşağıda; Kur’an, sünnet ve İslam tarihine ait en belirgin sorunlu örnekleri sıralayacağım.

ÖRNEK1

Ayetlerde cennet betimlemelerindeki “Huri ile Gılman” figürleri asırlar boyu Kur’an tefsirlerinde seks ögeleri olarak kabul edilmiş ve seks işçileri şeklinde anlaşılmışlardır.

Huri sözcüğünden bakire seksi kız anlamı çıkaran klasik din âlimleri, dindarların fantezi dünyasını “Ertelenmiş seks yaşamı” projesine odaklandırmışlardır. Dünyada sağlıklı cinsel birliktelik kurulmadığı takdirde bunun karşılığının ahirette binlerce huriyle karmakarışık seks yaşanacağı aldatmacasına bahane edilmiştir.

Öte tarafta Kur’an’da geçen “Gılman” sözcüğünden “Cennettekilere her türlü hizmet eden(!) parlak erkekler” manasını çıkartan geleneksel dinci anlayış, tüm Müslüman uygarlıkların cinsel sapkınlıklarına dayanak oluşturmuştur. Cennet yaşamını betimlerken kullanılan Gılman sözcüğünün, cennet ahalisinden erkeklere sunulacak parlak ve işveli, erkekten ziyade kadınımsı oğlan çocuğu anlamına geldiği kabul edilmişti bir kere. Öyleyse ehli zevk dinci azgınlar, karşı cins işçiliği yapmanın doğal oluşuna fetva verebilirlerdi ve verdiler de. Sasanilerden Selçuklulara, onlardan da Osmanlıya miras kalan Ayş u Tarab (İşret, zevku sefa sofrası) isimli rezalet ortamı, sokak edebiyatının seslendirmesiyle “Aman sabahlar olmasın” kepazeliği, dinci dünyasında göklere çıkartılmıştır. Ayş u Tarab, özel çevrili bir alanda Lut kavminin işledikleri fiilin en aşağılık şekilde icra edilme faaliyetiydi. Has Bahçe denilen şaşaalı bölge halka kapalı tutuluyordu, gece geç vakte kadar şarap ve esrar içiliyordu ve bu arada etrafta dolaşan süt beyaz tenli seks kölesi özel erkeklerle seks yapılıyordu. Oğlancılık tabir edilen bu Lutî gelenek hem eski medeniyetlerin sapıklığından hem de dinî metinlerdeki “Gılman” sözcüğünün yorumundan kaynaklanıyordu. Ayş u Tarab akşamlarını şehvet ve işret ile ifa eden namazlı niyazlı ve evliya libaslı ahali, gecenin bir vaktinden sonra iyice dağıtıyorlardı. Yalnızca kendileri dağıtmıyorlar, oğlan çocuklarını da dağıtıyorlardı(?). Bu arada en süfli fıkralar ve en aşağılık hatıralar, makamât-ı şahane gibi ortalığa kusuluyordu.

ÖRNEK2

Kur’an’da bir ayette geçen “Kevaib” ile “Etrab” kelimeleri “göğüsleri tomurcuklu kızlar” şeklinde çevrilmiş ve bu nitelemeyle Allah’ın erotik çağrışım yaptığı iddia edilmiştir ki bu asla doğru değildir. Akademik ukalalık yapmaya gerek yok ama bu sözcükler “Olgun yaştaki kızlar” anlamındadır.

ÖRNEK3

Kur’an’da, Peygamberin istediği her kadınla evlenebileceğine dair ayetlerin kötü yorumlanmasından kısaca söz etmeliyim. Söz konusu ayetlere kontrolsüz şehvete izin vermiş dinî kayıtlar olarak bakıldığında, sanki peygambere özel bir harem kurulmuş ve o da tamamen cinselliğe yönelmiş biri gibi gözükmektedir. Bu şartlanmışlık ise dindarların en büyük ideallerinin seks olduğu yanılgısının zihinlerde yerleşmesine yol açmış ve Peygambere hakaret eden anlayışlar cesaretlendirilmiştir. Bu da dincilerin dine verdiği zararlardan biridir.

ÖRNEK4

Peygamberin Ayşe ve Zeynep adlı hanımlarıyla olan evlilikleri dahil, yaptığı tüm evliliklerin iyi anlatılmaması ve o dönemin koşullarına özel durumların sonraki çağlara örnek olamayacağının vurgulanmaması, hem dindarların psikolojisini olumsuz etkilemiş hem ateist ve deist düşüncenin savunucularının elini güçlendirmiş hem de Peygambere yönelen haksız eleştirilerden dolayı İslami değerler zarar görmüştür.

ÖRNEK5

Peygamberin arkadaşlarından ve Üçüncü Halife Ömer’in, Ali’nin küçük yaştaki kızı Ümmü Gülsüm’le evliliğinin açıklaması ve zavallı Ümmü Gülsüm’ün Ömer’den sonraki yaşantısında da çektiği ıstırapların sağlıklı yorumu halen yapılamamaktadır.

ÖRNEK6

“Allah’ın kılıcı- Esedullah” diye vasıflanan Halid bin Velid’in kadınlara düşkün oluşuna ve yasak aşk ilişkilerine girdiğine dair söylentilerin ve rivayetlerin açıklığa tam olarak kavuşturulamaması, İslam toplumunun midesini bulandırmaya devam etmektedir. “Halid bin Velid hakkındaki tüm kötü söylentiler iftiradır ve Şiilere has bir karalama taktiğidir” şeklindeki anlayış problemi ortadan kaldırmamaktadır.

İSLAM HUKUKUNDA (FIKIH) VE FETVALARDA CİNSELLİKLE İLGİLİ SORUNLAR

EVLİLİĞE İLİŞKİN YANLIŞLIKLAR

Evlilik, iki ayrı cinsin, arzularını teke indirme ve amaçlarını birleştirme harekâtıdır. Kuralları ve ahlâkı ihtiva eden evlilik kurumunda, yalnızca karşılıklı hakları korumaya yönelik sözleşme değil, insanlık onurunu koruyan vasıflar da bulunmalıdır. Evlilikte, kabul beyanı ve karşılıklı rıza genel esastır. Evliliğin kurucu şartları ise denklik (küfüv) ve belli bir olgunluğa erişmiş olmadır. Hoca veya papaz nikâhı diye bir kavram, dinî açıdan şart değildir. İki tarafı eşitleyen ve yaş meselesini denkleyen küfüv şartı için, bağımsız ve yetişkin bireyler muhatap alınır. Statüsü ve kariyeri yüksek bir kadına denk olmayan erkeğin erkeklik vasfı ortadan kalkmış, yani evlilikte muhatap alınmayacak niteliğe bürünmüş demektir.

Geleneksel İslam anlayışında çocukluktan çıkma, yani ergenliğe giriş yaşı buluğ çağı denilen belli fiziksel ve psikolojik durumlardır, ama modern çağda bir insanın yetişkin sayılabilmesi için mümeyyiz olması veya reşit olması da yetmez, o kişinin aynı zamanda “Muktedir” olması gerekir. Her hormonları coşan veya maddi olarak rahatlayıp her egosu kalkanın değil, maddi olarak her yükü kaldırmaya hazır olanın evliliğe adaylığı söz konusu olabilir. Bu kuralları çiğneyip küçük çocuklarına evlenme izni veren ebeveynler sorumsuz ve suçlu kişilerdir. Onları cezalandırmayıp ödüllendiren ülke yöneticileri ise daha ağır sorumludurlar.

Yukarıdaki konuyla ilintili olarak belirtmeliyim, Hazreti Muhammed’in kızı Fatma’nın küçük yaşta evlendirilmesindeki ana nedenin, sahabe içindeki cinsel açlığı fark eden Peygamberin alternatifsizliği olduğuna inanıyorum. Bir peygamberin, savaşta İslam ordusunun eline esir düşen kızını kurtarmak için, kendisinin başkomutanı olduğu Müslümanlardan hüzünle ricacı olması, size başka neyi anlatıyor ve nasıl bir toplumu çağrıştırıyor?

Evlilikte çocuğun veya büyüklerinin rızası olduğunu söyleyenlere; “Allah’ın da bu duruma rızası var mı?” diye sorulmalıdır. Ayrıca bir tecavüz olayı sonrasında, tecavüze uğrayanın rızası aranırken, tecavüz edenin (mütecaviz) ceza indiriminde, “Hakimin bu tasarrufuna Allah’ın rızası var mıdır?” diye sorgulanmalıdır. Eğer “Allah’ın rızası var” deniyorsa, ya Allah adına yalan söyleniyordur ya da bunu söyleyen tanrının dininde psikolojik sorunlar vardır.

ÇOK KADINLA EVLENME (TEADDÜDÜ ZEVCAT) ALGISI VE SAPLANTISI

Kur’an’daki bir ayete ve peygamberin çok evlilik yapmasına kıyasla, birden dörde kadar sayıda kadın ile evlilik Müslüman toplumunda yaygınlaşmıştır. Halbuki ayette “eşler arasında adaletli olma” şartına bağlanan ve o zamanın toplumsal kurallarına göre şekillenen “çok kadınla evlilik” meselesinde, Allah son noktayı “tek eşlilik” olarak vurgulamaktadır.

Bir kadın toplumda güçlüyse ona karşı takınılan davranış biçimi ve ona önerilen statünün şekli de değişir. Evlilik konusunda ona, onurunun kabul etmeyeceği teklifle gidilemez. Örneğin, Hz. Muhammed niçin 50’li yaşlarına kadar tek kişi (Hatice) ile evli kalmış ve ikinci bir kadınla evlenememiştir, dersiniz? “Karısına duyduğu derin sevgidir” gibi tezler yanlış fikirlerdir. Gerçek neden ise güçlü, dirayetli, zeki, kudretli ve zengin bir kadın olan Hatice’nin, üzerine kuma almayacak anlamda onurlu olmasıydı.

Başka bir örnek vereyim, peygamberin yeğeni ve damadı olan Ali bir gün kayınpederi Hz. Muhammed’e, eşi Fatma’nın üzerine ikinci bir eş almak istediğini söylediğinde, Peygamberin tepkisi “Elbette olabilir, tabii ki kızım Fatma’nın üzerine ikinci bir eş alabilirsin. Ama önce kızımı boşaman gerekir.” şeklinde olmuştur. Bu tepkinin açılımı şudur, “İstediğini yapman biraz zor!”…

Bir noktayı iyi analiz etmeli, çok kadınla evliliğin aslında modern zamanda “dinci toplu seks” fantezisine onay verme olduğunu fark etmeliyiz. Çoklu evliliğe razı olmayıp isyan eden ve sosyal statüde erkekle eşit olan kadınlar, kendilerinin de “Teaddüdü rical (çok erkekle birliktelik)” tercihinde dirense erkeğin sunabileceği hiçbir sosyal ve psikolojik gerekçe olamaz.

Konuyu kapatırken bir yorumumu da paylaşayım. Cihat Nikâhı kıydırarak dinci terör örgütlerine katılan cihatçı kadınlar, bunu sırf dinî düşünceyle değil, cinsel fantezi olarak da tercih etmektedir. Stockholm sendromuna benzer şekilde “İslamcılık sendromu” ile katil ruhlu kocasına âşık olmaktadır.

ÇOCUK KATİLLERİNİ AZMETTİRENLER

Gelelim, çocuk katillerine cesaret verip onları azmettiren dinci esin kaynaklarını sıralamaya…

Kur’an ayetlerini ve Peygamberin sünnetini basiretsiz ve ferasetsiz vasıfla yorumlayan müfessirler (Kur’an yorumcuları), müçtehidler (İslam hukukçuları), muhaddisler (hadis bilginleri) ve kendilerini müdakkik (dikkatli hareket eden) diye tanıdığımız şahıslardır, çocuk katillerini azmettirenler…

Küçük kız çocuğuyla evlenmek için kırk takla atan dincilerden bazılarıdır, çocuk katillerini azmettirenler…

“Altı yaşındaki kız çocuğu evlenebilir” fetvasını veren sapık din adamlarıdır, çocuk katillerini azmettirenler…

Yurtlarında cinsel tacizlerin yaşandığı kabul edilen vakıf, cemaat ve tarikat yurtlarına izin veren dincilerdir, çocuk katillerini azmettirenler…

“Bir kereden bir şey olmaz” iddiasını seslendiren, yani tacizde birden çok şey olunca neyin olabileceğini bilen ama bize söylemeyen, Aileden Sorumlu Bakan etiketlilerdir, çocuk katillerini azmettirenler…

Küçük kız çocuklarının eğitim öğretiminde erkek öğretmenlerin bulunmasının caiz olmadığını savunan fetvacı yobazlardır, çocuk katillerini azmettirenler…

Annesinden, öz kızından ve kız kardeşinden tahrik olunabileceğini haykıran edepsiz din sapkınlarıdır, çocuk katillerini azmettirenler…

Tüm bu suçlardan mahkum olanları “İyi hal indirimi” ile ödüllendiren yargı mensuplarıdır, çocuk katillerini azmettirenler…

Son olarak bir tespitim ve bir teşhisim olacak, ayrıca bir de çağrı yapacağım…

Son tespitim: Sapıklar sebebiyle ve bize de art niyetle bakılabilir endişesiyle, artık sokakta bir yavrucak gördüğümüzde başını okşayıp sevecen gözlerle bakmaktan bile korkacağız.

Son teşhisim: “Bacımın başörtüsüne dokunmayın” bağırışlarıyla, kulak zarını isyan ettiren tekbir nidalarıyla, onurlu insanları tehdit eden sloganlarıyla ve tüm ülkeyi terörize edip etrafa kurşun yağdıran magandalıklarıyla Yecüc Mecücleşen dinciler, minik yavrulara tecavüz edilirken ve İslamcı yapılarda tacize uğrarken sessiz kalmalarıyla örnek dinci ahlâklarını “silinmeyecek ölçüde ve onlara bir daha asla güvenilmeyecek kaydıyla” tescillemişlerdir.

Ve çağrım: Cinsel sapıkları ve tacizcileri kimyasal araçlarla hadımlaştırmak bize göre yeterli değildir. Onları cesaretlendirip küçük bedenlere yönlendiren azmettirici aktörleri ve dincilerin anlayışından kaynaklanan sapık fetvaları da hadımlaştırmamız gerekmektedir.

Nazif Ay

PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -