Kuzey Teve

betnis giriş
betnis
yakabet giriş

Çöğürlü’ de depremin adı GÜR-KAL inşaat ‘Cennetimizi cehennem eyledi’

Çöğürlü’ de depremin adı GÜR-KAL inşaat ‘Cennetimizi cehennem eyledi’
498 views
16 Nisan 2023 - 16:48
Spread the love

Ölüm, ekosistem, su varlıkları, bio çeşitlilik, insan sağlığı beşlemesinde hayatta kalmaya çalışan bir yer var. Hatay-Samandağ’ı Çöğürlü mahallesi. Depremde binlerce insanın ölmesi bile GÜR-KAL inşaatın çalışmalarına devam etti.

Selda KARAFAZLI – Özel Haber

Çöğürlü mahallesi Mahallenin bulunduğu konum itibariyle sahip olduğu asi nehri, ormanlık ve tarım alanları, tarihi değeri olan sit alanlarına rağmen Hatay Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden alınan “Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir “kararı ile çalışmalarını 20 yıldır devam ettiren GÜR-KAL İnşaatına karşı mahalle halkı direnmeye devam ediyor.

Çöğürlü de kadınlar kaybettikleri canlar için, ezilecekler korkusuyla sokaklarda çocukluğunu yaşayamayan evlatları için, erkenci can erikleri için, nehirdeki balıkları, ekosistem ve de tozsuz kapı önü kalabalık sofraları için direniyor.

Çöğürlü mahallesinde eşi Süleyman Bakır’ı 7 Ekim 2011 de Gür-Kal inşaatın kurmuş olduğu elektrik direklerinden dolayı kaybeden 73 yaşındaki Hasibe Bakır yaşadığı köyü ve köyünde devam eden yaşamla ilgili süreci şu sözlerle anlattı.

“EZİLECEKLER DİYE ÇOCUKLARIMIZI YOLA BİLE SALAMIYORUZ”

“Taş ocağının kapanmasını çok isteriz. Keşke kapansa çünkü insanlarımız sadece ölmekle kalmıyor çevreye de çok zarar veriyor. Tekebaşı’na gittim oranın muhtarı da karşı çıktı, Gözene Muhtarı karşı çıktı.

Eskiden çok rahattık şimdiki gibi değildi. Ezilecekler diye çocuklarımızı yola bile salamıyoruz. Devlet hiçbir şey yapmadığı için işimiz Allah’a kaldı. El açıp dua etmekten başka çaremiz kalmadı. Köyümüz dar ve sıkışmış durumda. Yediden yetmişe herkes taş ocağının köyden çıkarılmasını istiyor. Tarlada çalışırken eşim akıma kapılarak öldü. Eşim Süleyman Bakır saat yedide akıma kapıldı görevliler ise saat on birde geldi. Akıma kapıldıktan sonra ve mahkemeye taşındıktan sonra elektrik akımı olan tel gerilerek iki üç metre daha yukarıya alındı.  Eşim akıma kapıldığı zaman elektrik telinin yüksekliği 12 metreydi” diyor.

“DİREK MESAFELERİNİ UZUN YAPTILAR TELLER 14 METREDEN 12 METREYE DÜŞTÜ”

Mahalle sakinlerinden Kıymet Doğru yaşanan acı olayı şu şekilde anlattı.

Taş ocağına enerji ileten nakil hatları bunlar. Bizim tarlalarımız pancar motoruyla sulanıyor bizim elektriğe ihtiyacımız yok. Tarlalarımızın elektriğe hiçbir şekilde ihtiyacı yok. Elektrik tellerinin yükseklik standartlarına göre yerden yüksekliği 14 metre olmalıydı ancak ölüm yaşandığı zaman yükseklik 12 metreydi.

Biz ağaç yapraklarını hayvan yemi olarak kullanıyoruz. Amcam Süleyman Bakır ağaç dallarını keserken elinde metal orak var muhtemelen ve sarkan elektrik telleri iki metre aşağıda olduğu için akıma kapılmış. Ağaca çıkar çıkmaz çığlığı duyulmuş.

12 metre olmasının nedeni ise direkler birbirine yakın olmalıymış ki teller gergin kalsın ve yüksek olsun. Bu arkadaşlar direk masrafından kısmak için direkleri seyreltmişler, iki direk arasındaki mesafe uzak olunca ister istemez teller sarkmış ve 12 metre mesafeye düşmüş ardından amcamızın elektrik akımına kapılması kuşku götürmez bir gerçek olarak taş ocağına elektrik ileten nakil hatlarından olmuş.”

Kıymet doğru ile Çöğürlü’de mağara yakınlarında ölen genç bir kadının yaşamını kaybettiği yere gidiyoruz. Burada acı bir gerçeği aktarmaktan da çekinmiyor ve bir kadın olarak “bütün tehditlere rağmen taş ocağına karşı mücadelesini devam ettireceğini” söylüyor.

“TAŞ OCAĞINDA KONTROLSÜZ PATLAMA HAMİLE GELİNİN ÖLÜMÜNE SEBEP OLDU”

“Kamuoyunun bilgisi olsun daha önce basından gizlendi ve duyulması engellendi. 18 Mayıs 2004 tarihinde ailesiyle birlikte buğday hasadına gelen Çiğdem Arslan isminde hamile bir gelinimiz vardı, buradaki taş ocağında patlatma yapılacağı haberi geldi. O sırada traktör içinde bulunanlarla birlikte taş ocağının 500 metre uzaklığında durduruldu.

Patlatma kontrolsüz ve büyüktü. Patlatma esnasında traktörün üstünü örten brandayı parçalayan taş ne yazık ki gelinin beynine isabet etti. Ve o anda gelinin beyin ölümü gerçekleşti. Samandağ Devlet Hastanesi’nde hiçbir müdahale yapılamadı. Adana Balcalı Hastanesi’ne ulaşım sağlandı, aynı zamanda sekiz buçuk aylık hamile olan gelinimizin bebeği sezaryenle alındı ve bir hafta yoğun bakımda bırakıldı.

“BASIN DUYMASIN DİYE YARALI KADIN PATRONUN ARACININ BAGAJINDA HASTANEYE GÖTÜRÜLDÜ”

Olaydan bir hafta sonra kadın vefat etti. Yaralı kadını ambulansla götürürsek basın ve kamuoyu bunu duyar diye, kadını taş ocağı işletme sahibinin bagajına sokarak götürdüler. 2004 yılından bu yana 19 sene geçti, şimdi o çocuk 19 yaşında. Annesiz büyüdü, anne sütü almadı ve bu olayın sorumluları hiçbir şekilde bedel ödemedi. Çocuğun banka hesabına ufak miktarda bir para yatırıldı ve olayın üstü bu şekilde örtüldü. Artık patlatmaların belirli bir saati ve halka yapılan uyarı yok. Patlatmalarda tarım alanlarına düşen taşlar tarlanın sürülmesini etkiliyor.

“BÖLGEDE MAĞARALARIN DA OLDUĞU BİNLERCE YIL ÖNCESİNİN TARİHİNİ TAŞIYAN KÜLTÜREL KALINTILAR VAR”

Bu bölge kültürel mirası koruma kanunları kapsamında korunma altına alınması gereken bir bölge. Çünkü burası mağaraların da olduğu binlerce yıl öncesinin tarihini taşıyan kültürel kalıntılar var. Bu gizli veya ihbar edilmemiş bir durum da değil müze müdürlüğünün bilgisinde taş ocağı faaliyetleri sürdürülüyor. Burada bir çukur açılması, çivi çakılması dahi yasakken taş ocağı açılmasına nasıl müsaade edilmiş yöre halkı olarak merak ediyoruz. Bu izinler nasıl verilmiş? Bölgeye denetime gelinmiş mi? Türkiye’de ‘Ben yapmak istedim yaptım’ şeklinde mi oluyor bu işler? Kanunun nizamın uygulanmadığı zamanlarda mı yaşıyoruz?”

“ASİ YATAĞI GASP EDİLİP ALAN AÇILMIŞ”

Kıymet Doğru Asi nehriyle devam ediyor konuşmasına:

Burası Asi Nehri’ne bağlı bir alan ama görüldüğü gibi malzemeyle kaplanmış. Asi Nehri taştığı zaman fabrika alanlarına zarar vermesin diye burada bir taşkın alanı var. Bu taşkın alanı kıyı kenar çizgisi koruma kapsamında olması gereken bir yer.

Beş metreden daha fazla Asi Nehri doldurulup, Asi yatağı gasp edilip alan açılmış. Muhtemelen burası işetmenin otoparkı olarak kullanılacak.

Ama burası aslında Asi Nehri’nin yatağı olmalı. Nehir taşınca çok coşkun ve deli akıyor sonra tarım alanlarına zarar veriyor. Görüldüğü gibi Asi Nehri’nin yatağı daraltılıyor. Ve kanunlara rağmen hiçbir yetkili müdahale etmiyor. Buranın taciz ve talan edildiğinin ispatına bile gerek yok çünkü ispatlanmış.

Buranın beş metre kadarı Asi Nehri’ne ait diğer tarafı ise tarım alanlarına ait arazi. Coğrafi işaret alması gereken erkenci can eriği yetişiyor burada. Bu işletme kurulmadan önce biz mart ayında hasada başlıyorduk ve kilosu bu zamanlarda bin liradan başlıyor erkenci olduğu için.

“ASİ NEHRİMİZ DE YOK OLDU BİZİM ELİMİZDE KALAN TEK ŞEY ARTIK BRONŞİT RAPORLARI”

Tarım ürünümüz de para etmiyor artık, Asi Nehrimiz de yok oldu bizim elimizde kalan tek şey artık bronşit raporları oldu. Bütün halkımız hasta oldu, tarım arazilerimiz yok oldu, doğal güzelliklerimiz yok oldu. Bu görünen yerin hepsi sit alanı. Müze Müdürlüğünün bilgisi dahilinde binlerce yıllık tarihi olan bir alan. Defalarca şikâyet etmemize rağmen burada hiçbir işlem yapılmadı.

Bu işletmenin faaliyetinin durdurulması için onlarca sebep var.  Birinci olarak Asi Havzası’nın verimli topraklarına zarar veriyor. İkinci olarak Kıyı Çizgisinin Koruma Kanunu’nu ihlal ediyor. Üçüncü olarak arkeolojik alana yakın yerlerde taş ocağı işletmesi yapılamaz.

“CENNETİMİZİ CEHENNEM EYLEDİLER”

Çevre mevzuatı gereğince bir işletme kurulduğu bölgedeki rezervin yüzde on ikisini alabilir. Bu dağın oyuğuna bakılırsa burası 25 yıl boyunca madenin yüzde on ikisi değil de yüzde altmışının alındığı zaten bariz bir şekilde ortada. Burada kullanılan araçların bizim ruh sağlığımıza verdiği zararları anlatmamıza bile gerek yok.

Devletten tek isteğim bir kere bile olsa Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) toplantısı yapılsın. Bir kereliğine bütün halkı toplayarak bizlere sorsun ‘Rahat mısınız, memnun musunuz, kaybınız nedir?’ diyerek. Çocukluğumda görüp de şimdi çocuklarıma gösteremediğim onlarca çeşit bitki vardı buralarda. Bildiğiniz cennetimizi cehennem eylediler.”

“HDP İZMİR MİLLETVEKİLİ SORUNUMUZU TBMM’NE TAŞIDI”

Bölgede yaşayan halkla oturup, çaylarını içerken oturduğumuz yerde yaşadığımız sallantı yöre halkının uzun yıllar boyunca maruz kaldığı durumu bize çok net anlattı. Geçen kamyonların şiddetinden sallanan camlar, mutfak dolapları ve birbirimize duyuramadığımız seslerimiz. Her sohbetin arasına bir es verip, kaldığımız yerden devam ettik. Maalesef İzmir HDP Mv. Murat Çepni’ nin soru önergesine verilen cevapta” taş ocağına en yakın evin 1250 m uzakta olduğu ve bu yüzden gürültü kontrolü konulu çevre izninden muaf olduğu yer alıyor. Ancak bu karar tesisin gürültüsünü kapsıyor. Halk soruyor; Bu kamyonlar her geçen gün artan sayılarıyla bizim köyümüzün içinden geçmiyor mu? Biz size 1250 m uzakta mı yaşıyoruz?

“LAĞIM SULARIYLA KÖŞE KAPMACA OYNUYORUZ”

Sadece bu kadarla da kalmıyor Gür-Kal inşaat. Mahallenin içinden geçen rögarın kamyonlardan dolayı patlaması ve çocuk, genç, yaşlı demeden biriken lağım sularıyla köşe kapmaca manzaraları.

Bu suların büyük bir kısmı Asi nehrine akarken yaymış olduğu koku kamyonların toz bulutuyla birleşip, esen rüzgarla nefesimize karışıyor.

Ayrıca Gür-Kal inşaatın taş ocağının olduğu bölgede çimento suyunun da Asi nehrine aktığını görüyoruz. Burada da yine soru önergesine karşı verilen cevaplarda, Gür-kal inşaatın (ÇED) raporunda yolları asfalt yapacağı, düzenli sulatacağı ve toz olmayacağı taahhüttü yer almakta ancak bu sözün de yerine getirilmediğini gözlemledik. İmar izni olmamasına rağmen inşa edilmiş 3 katlı bir bina yer alıyor taş ocağının hemen yanında.

“BİZ BURADAKİ İSİMLERDEN HEP ÇEKİYORUZ, BUNLAR BİZİM BAŞIMIZA BELA”

Taş ocağı olarak başlayan Gür-Kal inşaat çimento işine de girmiş ve atıkları Asi nehrinin kenarında gözlemlenmekte. Kantar alanına girdiğimizde ise yöre halkının taş ocağına karşı toplayıp Valiliğe vermiş olduğu imzaları duvara asılı bir şekilde görüyoruz ve çalışanlar bu durumu gizleme gereği duymuyorlar.” Biz buradaki isimlerden hep çekiyoruz, bunlar bizim başımıza bela “diyor ismini vermek istemeyen bir vatandaş. Oysaki şirket ve bu imzaları onlara veren kurum açık olarak kişisel verilerin hakların korunması kanununu ihlal ediyor. Halil Yücelen’ e verilen imzalar ise işleme bile alınmamış.

“KADINLARIN SESİNİ KESEMEYENLER BENİ DE HEDEF ALDI”

Kadın dayanışması tüm gücüyle var ediyor kendini.  Toprağı elinden alınan kadının sesini kesemeyen tehditler çekimleri yaparken beni de hedef alıyor. Çekim yaptığım esnada telefonum elimden zorla alınıyor ve bu baskı ve tehditlere karşı topraklarını ve yaşam alanlarını savunan yine kadınlar oluyor.. Teşekkür ediyor ve bayramda buluşmak üzere ayrılıyoruz yanlarından. Çöğürlü’ nün çıkışına kadar motorlarıyla takip ediyorlar, sağlıklı bir şekilde oradan ayrılmamız onlar için önemli, bunu gösteriyorlar çünkü “direnişe ses olan insanlara ihtiyaç var” diyorlar.

Dip Not- Asi nehrindeki tarihi su değirmeni artık yok.

Eski ve yeni halinden fotoğraflar. Şu an tesis üst fotoğrafta yer alan orta yeşilliğin üzerine kurulmuş durumda.

PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -