Birileri, 1921 Anayasası mı Dedi?
Evet, gerçekten de söylendi böyle bir şey. Hem de AKP’nin en yetkili ağızlarından, 1921 Anayasasına atıf yapılarak ‘Yeni Kurucu Anayasa’ dendi. Peki, yıllarca ilerici ve Devrimciler de Cumhuriyetin kurucu ilkelerine dönülmesi konusunda yıllarca düşüncelerini söylediler, söylemeye de devam ediyorlar. Her bir siyasi yapılanma kendi durduğu yerden talepkar olursa, bu istemlerin sonu gelmez, toplum bütünleşmez ayrışır. Bir kere, 1921 Anayasasının yazıldığı tarihsel sürecin koşullarına bakmak lazım. Yani bazı gerçekleri gözümüzün önüne getirelim;
1-Anayasa yazılırken daha mücadele bitmemiş, sınırlar kesin olarak belirlenmemişti,
2-Bağımsızlık mücadelesinin ideolojik inisiyatifi tam olarak kimin elinde belli değildir,
3-Mücadele bileşenlerini, kırmamak, üzmemek ve ötelememek anlamında orta yol bulunmak zorunluluğu hissedilmiştir,
4-Metinin yazıldığı tarih itibariyle, Osmanlı artıklarının mücadele içerisinde bile önemli ağırlığının olduğu bilinmektedir.
Yani Hilafet ve Padişahlık sevdalıları vardır.
Tüm bunlar ve daha başka gerekçelerle yazılacak alelacele Anayasa metnin(toplumun tüm kesimlerine tartıştırma, önerilerini alma imkanı yoktur) tam bir toplum mutabakatı olduğunu söyleyemeyiz. Ama buna rağmen önemli bir çalışmadır ve dönemin gerçeklerini yansıtmaktadır. Nedir bu gerçekler? Ulusal Kurtuluş Mücadelesine destek veren, kendini farklı milliyetler(kendini Türk görmeyen) olarak gören kesimlerin, Anayasal olarak mecliste temsil edileceği ve haklarının güvenceye alınacağı gerçeğidir. Ki bana göre en önemli maddesi buydu. Anayasalar, bir toplumu yansıtan en önemli belgelerdir. Toplumu oluşturan, farklı kesimlerin haklarının yasal güvenceye alınması ve yönetimde temsiliyeti, bir anayasanın olmazsa olmazıdır.
Birinci Paylaşım savaşı her ne kadar, emperyalistler arası bir nüfus ve toprak paylaşım savaşı ise de, diğer yanıyla ulusların da uyanma ve bağımsızlıklarını kazandıkları altın çağının başlangıcıdır. Ulus devletlerin ortaya çıktığı, milliyetlerin bağımsızlık kazandıkları bir ortamda, bu durum Osmanlıya da nüfuz edecek, kendini bundan azade koyamayacaktır.
Aslında bu durum Osmanlının dinsel birliğini zedeleyen bir parçalanmaya hizmet edecekti. Yani kendi iç dinamikleriyle gelişemeyen Osmanlı, dışındaki gelişmelerin esiri olacaktır. ‘Osmanlı Kanun-u Esasi’ye den buyana tüm Anayasamızın dış Anayasalardan esinlenerek yazıldığı, kopyalamalar yapıldığını herkes bilmektedir. 1921-23 Anayasalarının da bu etkilenmelerden uzak olduğunu kimse söyleyemez.
Anayasalar bir toplumun, geleneksel, kültürel, dilsel, dinsel, bilimsel, siyasal ve etik anlamda tüm yanlarını yansıtan, toplumsal mutabakat sözleşmelerdir. Ama bu Anayasaların ortaya çıkış itibarıyla, bir toplumsal sözleşme olabilmesi için toplumun tüm katmanlarının katılımının sağlanması, istek ve önerilerinin, ortak dil, düşünce ve temennilerin yansıtılabilmesi önemelidir.
İşte bir Anayasanın gerçekten Anayasa olabilmesinin yolu, bu yolların kat edilmesi, asgari ölçütlere uyulmasıdır.
Bu ülkede, onlarca kez yeni Anayasa yapma teşebbüslerine başvurulduğunu biliyoruz. Yeniden yazılmaya çalışılmış ya da bazı yönleri değiştirilerek eklemeler yapılmıştır. Ama Anayasamızın ilk 3 maddesi, tartışmasız bu maddelerin değiştirilemeyeceğini söylüyor ki bu maddeler Cumhuriyet ilkelerinin temelini oluşturmaktadır.
Şimdi gelelim AKP’nin Anayasa yapma önerisine. Bu memlekette ilk kez T. Özal döneminde literatürümüze giren, ‘Anayasayı bir kere ihlal etmekle bir şey olmaz’ sözü, aslında bize ileride muhtemel olabileceklerinin işaretini vermekteydi. Bugün AKP, bir değil, çok kez Anayasayı ihlal etmiş, hiçbir maddesine uymamıştır.
Tek adam, Monarşi rejiminde, Anayasanın ihlal edildiğini kendisine hatırlatacak kurumların kalmadığı ortamda, Anayasaya da gerek kalmayacaktı elbette. İçeride ne kadar muhalefet edilebiliyor ve muhatap alınıyorsa, ama uluslararası kurumlara ayıp olmasın diye Anayasanın tek adam rejimine adapte edilmesi girişimi söz konusu.
Böyle bir mantıkla, yöntemle AKP yeni bir Anayasa yapamaz, yapma yeterliliği olmaması bir tarafa bu kafayla yaparsa, toplumu daha da böler, paramparça yapar diye düşünüyorum. Yeni Anayasalar, toplumun demokratik ortamında, belki yıllarca tartışılarak, ortaklaşılarak, tüm kesimlerin taraf ve muhatap olacağı, temsil edileceği, yeni Türkiye’nin aynası olabilecek bir metin olmalıdır. Peki, böyle bir umut var mı?
15/02/20121 Recep Memişoğlu