Rusya’nın Ukrayna’ya bağlı Kırım özerk bölgesine müdahalesi, ardından Kırım parlamentosunun Rusya’ya bağlanma kararı alması ve 16 Mart’ta bu konuda referanduma gidileceğini açıklaması bu haftaya damgasını vuran gelişmeler oldu. Batı basınında bu gelişmeler Rusya’nın yeni emperyal hayallerinin bir parçası olarak değerlendiriliyor ve Batı’nın kararlı bir tutum sergilemediği koşullarda Rusya’nın eski Sovyetler Birliği ülkelerinin tümü açısından tehdit oluşturacağından korkuluyor.
Economist dergisinde yayımlanan makalede, “Putin’in başka yerleri işgal etme cesaretinin kırılması” açısından “Kırım’ın işgali cezasız kalmamalı” deniyor. “Ceza” olarak uygulanabilecek yaptırımlar sıralandıktan sonra da “Batı’nın doğu sınırları konusunda ne kadar kararlı olduğunu Putin, bir ölçüde Batı’nın bunun için ödemeye hazır olduğu bedelin büyüklüğüyle anlayacağı” ifade ediliyor.
Almanya’dan seçtiğimiz makalede ise yine Ukrayna-Rusya krizi özgülünde ABD-Rusya ilişkilerinin bozulması, yeni Doğu-Batı çatışması, ABD’nin uluslararası angajmanlarını azaltırken Rusya’nın yeni emperyal hayallerinden söz ediliyor.
Le Monde’dan seçtiğimiz yazıda ele alınan konu Türkiye’deki gelişmelerle paralellik teşkil eidyor. Fransa da 23 Mart’ta yerel seçimlere gidiyor ve bu sıralar küçük çaplı olsa da yolsuzluk, kaset, dinleme olaylarıyla sarsılıyor. Bu seçimlerde ırkçı parti Ulusal Cephenin (FN) oylarını artırması bekleniyor. Le Monde’un editoryal yazisi, Sarkozy’nin merkez-sağ partisi UMP (Halk Hareketi Birliği) içinde son bir haftadır yaşanan bu sarsıntıların FN’ye yarayacağını belirtiyor.
YANILSAMA
Frankfurter Allgemeine Zeitung
Klaus-Dieter Frankenberger
ABD’nin en azından şimdi yapması gerekenin en asgarisiydi bu: Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğünün ihlal edilmesine karşı ceza olarak şahıslara ülkeye giriş yasağı koymak ve onların hesaplarını dondurmak. Ne var ki, Rusya Devlet Başkanı Putin’in bundan etkilenerek, Kırım’ı nihai olarak ilhak etme ve Avrupa’daki sınırları tek yanlı yeniden çizme amacından vazgeçmesi şüphelidir. Putin’in güç gösterisi karşısında ABD yaptırımları iğne batırmalardan öteye gitmemekte. Fakat bunlar yine de, Washington ile Moskova, Obama ile Putin arasında gelinen yerde tamamen bozulan ilişkilerin bir ifadesidir.
Obama, ABD-Rusya ilişkilerinin kendi selefi döneminde bozulmasında tüm suçun onda olduğunu düşünmüşse eğer herhangi bir zaman, o vakit şimdi aldığı Rus reel politika ve propaganda dersi sonrasında fikir değiştirmiş olmalıdır. Ama, göreve gelişinin başındayken ilan ettiği, ilişkilerin yeniden başlatılacağına dair yanılsamayı çoktan terk etmiş bulunuyor. Yeni Batı-Doğu çatışması gizlenemiyor artık.
Obama’nın önceki dışişleri bakanı olan ve büyük planları da olduğu söylenen Clinton, Putin’in tutumunu Hitler’in otuzlu yıllardaki tutumuyla kıyaslamakta. Bu açıklaması, Obama’yı dış politikada çelimsiz bulan ülke muhalefetince alkışlanmakta. Fakat, her tür ölçüyü kaçıran Senatör McCain bile, Kırım için çok büyük bir krizi göze almamakta, tabii ki. Rusya bundan 6 yıl önce; Güney Osetya ve Abhazya’da askeri bakımdan nihai olgular yaratırken, Bush’un da heybesinde sönük laflarla öfke beyanından başka bir şey yoktu. İşi doğrudan bir çatışma noktasına vardırmak mı? Bunu ne Bush o zamanları, ne de bugün Obama istemektedir. Putin bunu dün de biliyordu, bugün de bilmektedir.
Ama şu da bir gerçek: Obama; işleri ikinci sıradan yönlendirmek isteyen, Amerikan angajmanlarını azaltan, savunma bütçesini kısıtlayan, küresel düzen koruyucusu olmak istemeyen bir başkandır. Kuşkusuz bunun nedenleri vardır, ama sonuçları da. Bunlardan birisi şudur: Obama’nın dünya politikasına ilişkin uyarıları dikkate alınmamakta, çünkü sonrasından bir şey beklenilmemekte. Bunun yerine ama başkaları silahlanıyor, yeni emperyal hayaller kuruyor – ve başka ülkelerle oynuyorlar.
(Çeviren: Gazi Ateş)
BATI, RUSYA VE CEZA
Economist
BATI, Ukrayna’daki saldırganlığından dolayı Rusya’yı cezalandırabilir, ama bedel ödemeye hazırsa…
Kırım’a asker göndermesinin gerekçesi olarak Putin’in, nerede olurlarsa olsunlar Kremlin’in Rusları koruma yükümlülüğünden söz etmesi 1930’larda Avrupa’nın bazı bölgelerini ele geçirirken Hitler’in kullandığı mantığa benziyor. Batı bu açıklamayı kabul ederse Putin’in Orta Asya’dan Baltık bölgesine kadar eski Sovyetler Birliği topraklarına dağılmış Rusları korumak gibi bir bahanesi olacak.
Bu nedenle Putin’in Ukrayna ile sınırlı kalacağı konusunda bahse girmeyin. 2008’de Abhazya ve Güney Osetya’da denetimi ele geçirmek için Gürcistan’la savaştı. Sovyetler Birliği’nin çöküşünü 20. yüzyılın en büyük jeopolitik yıkımı olarak niteliyor. Kendisine Rus imparatorluğunu yeniden kurma görevi biçen Putin şimdi de yurt dışına müdahale gerekçesiyle kendisini silahlandırıyor. Yasalar ona sınır koymaz ya da Batı’nın kendisine karşı duracağı korkusunu taşımaz ise Putin komşuları için büyük bir tehdit teşkil edecektir.
Batı Ukrayna yüzünden savaşa gidecek değil, gitmesi de gerekmiyor. Çıkarları, nükleer bir çatışmayı göze alacak kadar tehlikede değil. Fakat Kırım’ın işgali cezasız kalmamalı ve Putin’in başka yerleri işgal etme cesareti kırılmalı.
Yaptırımlar onun beklediğinden ağır olmalı. Haziranda ev sahipliği yapacağı G-8 Zirvesi’nden kaçınmak yetmez. Artık rejimle bağlantılı Ruslara vize yasağı ve varlıklarının dondurulması, silah satışlarına son verilmesi ve Kremlin dostu finans kurumlarının küresel mali piyasadan çıkarılması, Rus petrol ve doğal gazına ambargo uygulanması gündeme gelmelidir. Batı’nın ayrıca Kremlin’in rövanşına karşı koyma yeteneğini geliştirmesi gerekir: Yani Avrupa Rus gazına bağımlılığını azaltmalı, Amerika enerji ihracatına uygulanan sınırlamaları kaldırmalı, NATO canlandırılmalıdır.
Ukrayna’nın maddi yardıma ihtiyacı var. Amerika ve AB acil fonlarından birkaç milyar yardım edecek, ama ne kadar uzak olursa olsun AB üyeliği ihtimalinin Ukrayna açısından canlı tutulması gerekiyor. Teknik yardımın yanı sıra büyük bir IMF paketine de ihtiyaç var.
Kendi ekonomilerinin zayıflığını ve Kremlin’in yaptırımlar karşısında misilleme yapması ihtimalini göz önünde bulunduran birçok Avrupalı tüm bunların pahalıya mal olmasından korkuyor. Fakat Putin, Batı’nın, doğu sınırları konusunda ne kadar kararlı olduğunu biraz da Batı’nın bunun için ödemeye hazır olduğu bedelin büyüklüğüyle anlayacaktır. Bazıları da İran’ın nükleer programı ve Suriye sorununda Batı’nın Rusya’nın yardımına muhtaç olduğunu söylüyor. Ama Ruysa Suriye’de savaşı körüklüyor ve nükleer silahlarını teslim ettikten sonra Ukrayna’ya güvenlik vaadinde bulunan anlaşmayı da yırtıp attı. Batılı liderler uzun zamandır ülkelerinin Rusya ile ekonomik bağlarının Kremlin’in saldırganlığından etkilenmeyeceğini umuyordu. Bu hafta Putin onları haksız çıkardı.
(Çeviren: Aynur Toraman)
MARİNE LE PEN ELLERİNİ OVUŞTURABİLİR
Le Monde, Editoryal
BELEDİYE seçimlerine 3 hafta, AB parlamento seçimlerine 3 ay kala, Marine Le Pen ellerini ovuşturabilir. Muhalefetteki sağ gibi, hükümetteki sol, kendilerince onun değirmenine su taşımaya devam ediyor.
Önce sağdan başlayalım. Nicolas Sarkozy’nin yenilgisinden 2 yıl sonra, [eski başbakan] François Fillon ile [parti başkanı] Jean-François Copé’nin, UMP başkanlığı için zorlu mücadelelerinden 1 yıl sonra, belediye seçimleri vesilesiyle yaralarını sarma ve Fransızların desteğini almayı umuyorlardı. Ama iki kötü davanın bu umudu baltalama ihtimali var. Birkaç gündür, UMP başkanının durumu bir kez daha zora sokuldu. Dün UMP başkanlığı yarışında hileye başvurmakla, bugün ise eski iki danışmanının yönettiği iletişim şirketine haksızlık yaparak öne çıkartmakla suçlanıyor. Point dergisinin yaptığı araştırma sonucunda, Sarkozy’nin 2012 seçim kampanyasının mitinglerini düzenleme görevinin bu şirkete verildiği ve bunların ise partiye yüksek faturalar kestiği ortaya çıktı. Eski cumhurbaşkanının seçim bütçesinin fazla harcamadan dolayı anayasa mahkemesi tarafından reddedildiği ve UMP militanlarının 11 milyonluk bir fazlalığı ödeyebilmek için ellerini cebe attığı göz önünde bulunduruldugunda, bunların söz konusu suçlamayı ne kadar beğendiklerini tahmin edebiliriz.
Peki UMP Başkanı Jean-François Copé ne yapıyor ? Bu suçlamalara detaylı cevap vermek yerine, kendisini bir komplo kurbanı olarak gösteriyor ve tüm siyasi partilerinin hesapları ile ilgili mutlak bir açıklık getirilmesini isteyerek herkese çamur atıyor. Bunu yaparken sadece kendi politik odağını rehin almış olmuyor, bahsettiği yasanın çeyrek yüzyıldır yürürlükte olduğu ve tüm siyasi partilerinin muhasabe hesaplarının zaten Seçim hesapları ve politik finansmanlar ulusal komisyonu nezninde bakılabileceğini unutmuş oluyor. Bundan da öte, Ulusal Cephe partisinin uzun yıllardır tekrarladığı “hepsi çürümüş” söylemini güçlendirmiş oluyor.
İkinci dava ise birincisinden daha az parlak değil. Le Canard enchaîné dergisine göre, uzun yıllardır, Patrick Buisson, Elysee sarayında Nicolas Sarkozy’nin danışmanı, eski cumhurbaşkanı ve çevresi ile görüşmelerini gizlice kaydetmiş. Sanki hayal görüyoruz! Sadece “hepsi çürümüş” değil, artık, “hepsi çarpık”. İçler acısı bir durum.
Sarkozy bir adamın ihanetini teşhir edebilir, ama kasetlerin ifşa ettiği rezillikten ve yol açtığı zararlı ortamdan kaçamaz. Yarin Ulusal Partiye karşı çıkacak ve sağın kazanmasını sağlayacak tek kişi olarak ortaya çıkmaya çalışan eski cumhurbaşkanı için büyük bir tokat oldu.
İktidarda olan sol için ise durum daha basit. Ufukta zararlı bir skandal görünmüyor, ama işsizliğin artmasını engellemedeki zayıflığı, ülke ekonomisini kalkındırmada gözle görünen başarısızlığı, iki yıldır hayata geçirdiği vergi tasfiyesi, cumhurbaşkanlığının büyük oranda itibar kaybetmiş olması ve hükümetin zayıflıklarından dolayı yaşadığı güven krizini açıklamaya yeter.
Artık çıplak gözlerle görünüyor: Ulusal Cephenin sevinmesi için onlarca nedeni var. Diğerleri onun için çalışıyor ve hiçbir şey eklemesine bile gerek yok. Ne yazık ki!
(Çeviren: Deniz Uztopal)