Bölgemiz her an nereden patlayacağı bilinmeyen bir ateş topu gibi. Türkiye, bu ateş topunun merkezinde. Türkiye, Anoduya sıkıştırılmış olsa dahi tarihi düşmanları tarafından Osmanlı varisi olarak görülüyor ve daha da küçültülerek tamamen tehlikesiz,etkisiz hale getirilmek isteniyor.
O nedenle, gizli,aşikar her devlet bölgemizde hakimiyet kurma stratejisi izliyor.
Kendini bölgenin sahibi gören Rusya, Çar 1. Petro’nun vasiyetini yerine getirmek için Avrupa’ya kadar uzanmak istiyor. Bunun için bölgeyi buna uygun olarak şekillendirmenin hesabı içinde. Kafkaslar’ı adım adım kontrol altına alan Rusya, bölge ülkeleriyle de stratejik ilişkiler içerisine girerek onlar üzerinde uzun vadeli planlar yapmakta.
Bu konuda gayet başarılı olduğu da ortada.
Uzun dönemdir Suriye’yi ülkesinin bir parçasıymış gibi kullanan Rusya, buradan İran’a da sirayet etmiş, son yıllarda Türkiye ile de ilişkilerini geliştirmiş, daha ötesinde Türkiye’yi kendisine muhtaç etme politikasını adım adım ilerletmiştir. AB(D)’nin Türkiye’ye karşı izlediği politikalar Rusya, Türkiye ilişkilerinin gelişmesini bu gerekçeyle zorunlu hale getirmiştir.
Rusya, uzun vadeli, büyük hesaplar peşinde koşarken, AB(D)’de de adım adım bölgeye yerleşmenin planlarını gerçekleştirmektedir.
ABD’nin Truva atı olarak kullandığı, oldum olası bölgede hakimiyet kurmaya çalışan İsrail ise bölge devletlerinin parçalanması için derin stratejiler izlemektedir.
Uzun zamandır Türkiye ve İran’ın parçalanması için çevreyle girift ilişkiler kuran İsrail, Karabağ gerginliğini fırsat bilerek Azerbaycan’la iyi ilişkiler içerisine girmiş, bu ülkeyle ekonomik işbirliğini geliştirmiştir. O kadar ki; İsrail, Azerbaycan, Ermenistan arasındaki Karabağ savaşında İsrail, tıpkı Türkiye gibi açıktan Azerbaycan’ın yanında yer almıştır. Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı savaşında İsrail silahları, İha’ları önemli görevler üstlenmiştir.
İsrail’in Azerbaycan’la bu derece iyi ilişkisi, İran’ı Ermenistan’a destek verme tuzağına düşürmüştür.
İran, Azerbaycan’ın Karabağ’ı alması halinde Azerbaycan’ın İran’da olan parçasının (Güney Azerbaycan)ayaklanarak, Azerbaycan ile birleşmek isteyeceğini, İsrail’in bu noktada kışkırtıcılık yaparak ülkelerini parçalayacaklarını düşünerek Ermenistan’a destek verdi, Karabağ’ın Azerbaycan’ın eline geçmesine engel olmak istedi.
İran’ın, Ermenistan’a destek vermesinin bir başka nedeni ise Rusya’nın ülkelerini kuşatır hale gelmesinden endişe etmesiydi. Nitekim İran’ın bu endişesi haklı çıkmış, Karabağ’ın alınmasıyla birlikte yapılan anlaşmayla Rus askerleri gözlemci sıfatıyla İran sınırına dayanmış bulunmaktadır.
Erdoğan’ın Azerbaycan ziyaretinde okuduğu, Azerbaycan ve İran sınırındaki toprakların yeniden birleşmesini içeren şiir Türkiye ile İran’ın arasını germiş, bu nedenle İran Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Büyükelçisi Derya Örs’ü çağırmış, Örs’e,yapılanın ülkenin toprak bütünlüğüne ve ulusal güvenliğine yönelik bir müdahale olduğu söylenmiştir.
Erdoğan’ın, Bakü’de okuduğu şiirin böyle bir sonuç doğuracağını bilmemesinin mümkün olmadığını iddia eden çevreler, konuyu İsrail, Türkiye yakınlaşmasıyla İran’ı sıkıştırma politikası olarak gördüler.
Eğer, bu iddialar doğruysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakü’den İran’a bir şekilde bir ihtar çekmek istemiş olabilir. Zira İran, Suriye politikasıyla Türkiye’yi açmazlara sürüklemek istemiş, Esed’in başta kalması adına AB(D) ve Rusya’nın bölgeye tamamen yerleşmesine yol açmış, bölgede büyük Kürt devleti kurmaya çalışan ABD-İsrail’in önünü açmıştır.
Bütün bunlar İran’ın kendini hala gücünün çok üzerinde göre kimi yöneticilerin yanlış adımları olsa da; Türkiye, AB(D) ve İsrail’in emelleri doğrultusunda İran ile arasını açmamalıdır. Ancak, İran da Türkiye’ye bir dost gibi davranmalıdır. İran’ın genetik inatçı yanlış politikaları en çok kendine zarar vermektedir. İran bunu görmeli.
İzlediği akıllı politikalarla gücünün çok üzerinde kazanç elde eden Türkiye, çok yönlü, geleceği hesap eden politikalarını devam ettirmelidir. Bu doğrultuda, geldiğimiz noktada, atması gereken en önemli adım olarak Türki Cumhuriyetlerinin birbiriyle bağını kuvvetlendirmek olmalıdır.
Eğer bu başarılabilirse sonrası çok daha kolay olacaktır. Bu güç bölge ülkelerinin dünyaya karşı kafkas güçbirliği oluşturmasının da önünü açacaktır.
Bunların önünde en büyük engel ise hala Esed’in iş başında olması, Suriye sorunun halledilmesi yönündeki engellerdir..