Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı iken 2013 Eylül’ündeki kurultayda CHP’ye katıldı. Dindar kimliğiyle tanınan Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu’nun katılımı parti içinde ‘Sağa mı çekiyoruz’ eleştirilerine de neden oldu ancak Genel Başkan Kılıçdaroğlu net olarak arkasında durdu. Bekaroğlu bugün genel başkan yardımcısı olarak CHP’nin seçim kampanyasını yöneten beyin takımı içinde.
bekaroğlu
Röportaj: Cansu Çamlıbel/Hürriyet
Bekaroğlu, Kılıçdaroğlu’nun kendisini partiye devam ederken verdiği ‘Kimlik siyasetini bırakıyoruz’ sözünü yerine getirdiğini düşünüyor. Türkiye’deki din sosyolojisine, siyasi partilerin dinle ilişkilerine dair önemli analizler yapıyor. Klasik CHP çizgisinin kulağını tırmalayacak tespitleri de var; ‘Başörtüsü yasağının travması tam geçmiş değil, meydanlarda seçmen o korkuyu bana soruyor’ diyor.
DEVLETİN TEK BİR DİNİN TEK BİR YORUMUNUN TAŞIYICISI OLMASI İSLAM’A TERS
– HDP’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması ve yerine inanç işleri başkanlığı kurulmasına dair önerisini nasıl karşıladınız?
Diyanet’te problem herkesin eşit vermesine rağmen herkesi temsil eden inanç gruplarının temsil edilmemesi. Bu haliyle Diyanet sorunludur. CHP bunu kabul ediyor ama Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldırmaktan söz etmiyor. Kalsın ama bir dinin bir yorumunun taşıyıcısı olmasın. Diğer inanç grupları da Diyanet bünyesinde temsil edilebilsin. Zaten biliyorsunuz CHP belediyeleri cemevlerini ibadethane kabul ederek camilere verdikleri hizmetin tamamını onlara da vermeye başladı.
– Siz Milli Görüş geleneğinden gelen bir siyasetçi olarak Alevileri İslamiyetin neresine koyuyorsunuz?
Ben bu konuda cevap veremem çünkü hem işin uzmanı değilim hem de anamuhalefet partisinin genel başkan yardımcısıyım. Yarın iktidar olacağız, devlet yöneteceğiz. Bu pozisyonumla bu konularda hiçbir yorum yapmam. Ama şunu söyleyebilirim; inanç gruplarının kendi getirdikleri yorumun üzerine devletin bir başka yorum getirmesi yanlıştır. Devlet bütün kimliklere eşit mesafededir, onların üzerine siyaset yapamaz. Bir dinin, kimliğin ya da yaşam tarzının taşıyıcısı demokrat bir devlet olamaz. İslam’a da ters. Bana göre Allah insanları yeryüzüne imtihan için göndermiştir. Eğer sınav oluyorsak birilerinin bize baskı yapmaması gerekiyor, hele devlet gücüyle hiç. Özgürlük ortamı gerekli ki ben serbest irademle bir karar vereyim. Yoksa o sınav sınav olmaz.
KENAN EVREN DE ERDOĞAN DA DİYANET’İ VESAYET ARACI OLARAK KULLANDI
– Diyanet İşleri Başkanlığı, AK Parti döneminde mi siyasallaştı?
Diyanet hep siyasallaşmış kurumdu.12 Eylül döneminde de bu kuruma önemli görevler yükledi. AKP de Diyanet’e dini hizmetlerin dışında başka görevler yüklüyor. Ne dedi Erdoğan? ‘Biz dindar nesiller yetiştireceğiz.’ Siz kimsiniz? Devlet. E, devletin böyle bir görevi yok. Anne, baba, cemaat, inanç grubuysanız tamam yetiştirin. Ama devlet bir dinin bir yorumuna göre nesiller yetiştireceğini söylüyorsa bu diğerlerine haksızlıktır.
– Bunun adı siyasal İslam mı?
Yo, siyasal İslam değil, bu kurumları siyasette araç olarak kullanmaktır. Buna siyasal İslam dersek, Kenan Evren’in yaptığına ne diyeceğiz? O da Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kendine göre yorumladı. Yetkili ağızlara ‘Başörtüsü önemli değildir, Arap geleneğidir’ dedirtmeye çalıştı. Bunu devlet gücüyle dedirtmekle, devlet gücüyle dindar nesiller yetiştireceğinizi söylemek aynı şey. Diyanet aynı YÖK gibi bir vesayet aracıdır. Tabii bu kurum bir otorite olduğu için de insanlar o yorumu kabul ediyor.
– Çok uzun süredir Diyanet’i bu anlattığınız çerçevede algılamaya alışmış bir toplum var. Velev ki siz iktidar olduğunuz ve Diyanet’i değiştirdiniz. Bu, topluma tuhaf gelmeyecek mi?
Ben toplumun bu konuda siyasetten daha ileri olduğunu düşünüyorum. Hiç de tuhaf gelmeyecektir. Ama toplumun beklediği hizmetleri de göreceksiniz. ‘Benim cenazem şu şekilde kaldırılmalı’ diyorsa gerekeni yapacaksınız.
MUSEVİLER DE DİYANET’TE TEMSİL EDİLEBİLİR
– Mesela Musevi cemaati nasıl temsil edilecek sizin tasvir ettiğiniz Diyanet’te?
Edilebilir tabii. Eğer Musevi cemaati kendi imkânlarıyla bu hizmetleri görebiliyorsa devlet ancak onlardan da eşit vergi aldığı için onlara da devlet bütçesinden bir fon ayırır. Ha ‘Biz bu hizmetleri kendimiz cemaat olarak yapamıyoruz’ diyorlarsa da o hizmetleri devlet yapar. Zaten sadece bir dini yorumlamak meselesi Diyanet’ten düşürse o zaman bu tartışma da ortadan kalkar.
RÜŞVETİ DİN ÜZERİNDEN MEŞRULAŞTIRDILAR
– Diyanet’in siyasetin alanına giren konularda fetva yayınlaması dinen uygun mudur?
Siyasal konularda merkezi yönetim ve siyasal iktidarın lehine diğerlerinin aleyhine bir şey söylüyorsa sakıncalıdır. Bunu belki Diyanet kanalıyla değil ama ilahiyatçılar kanalıyla yaptılar. Koskoca bir ilahiyat profesörü çıktı ‘Rüşvet hırsızlıktan sayılmaz. Rüşvetten alınan parayla hayır işleri yapılabilir’ dedi. Bunlar çok vahim.
– Hükümet de diyor ki ‘O kişiler kendi görüşlerini dile getiriyor’.
Tamam ama İslam açısından büyük problem oluşturuyor. Toplumda bilinen ve düşüncelerine önem verilen bir ilahiyatçı ilk defa rüşveti meşrulaştıracak bir açıklama yapıyor. Bunlar oldu ve insanlar böyle amel ettiler. Hırsızlık parasıyla, şerle hayır işi nasıl olacak, böyle bir saçmalık olabilir mi? Hep şöyle bakılıyor; AKP siyasal İslam’ı getiriyor. Böyle durumlarda bizim Erbakan Hoca ‘Hadi ordan, hadi ordan’ derdi. Ben de şimdi onlara ‘Hadi ordan, hadi ordan’ diyorum. İslam’a bunların verdiği zararı hiçbir dönemde hiç kimse vermedi. Hatırlayın Mehmet Metiner ne dedi? ‘Her cuma akrabayı gözetin diye ayet dinlemiyor musunuz? E, biz de akrabayı diğerlerinin önüne aldık’. Dini buna gerekçe gösteriyor. Şu tehlikeye bakar mısınız? Dinin içini boşaltmaktır bu.
ERDOĞAN MUAVİYE GİBİ YENİLECEĞİNİ GÖRDÜ MIZRAKLARINA KURAN SAYFALARI ASTI BU DİNEN GÜNAHTIR
– Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son haftalarda miting meydanlarına elinde Kuran’la çıktığına tanık olduk. Bunun çıkış noktası aslında HDP Lideri Demirtaş’ın 1 Mayıs için yaptığı ‘Taksim işçi sınıfının Kâbe’sidir’ açıklaması oldu. Sonrası malum. Siz inançlı bir siyasetçi olarak Demirtaş’ın kullanmış olduğu ifadelerin toplum tarafından yanlış anlaşılmaya müsait olduğunu düşünüyor musunuz?
Bir defa Sayın Demirtaş o benzetmeyi Kuran’a, Kâbe’ye hakaret için kullanmadı. Bu çok belli. Ama Türkiye toplumunu dikkate alarak böyle bir benzetme yapmasa daha iyiydi. Çünkü istismar edildi. Yanlış anlaşılmaya açık bir şeydi. Erdoğan da bunu kullandı. Orada da durmadı, ileriye götürdü. Zerdüşt’ten domuz eti yemelere kadar… Dinin kullanılması yeni değil. İlk kullanan Muaviye’dir. Hazreti Ali’ye karşı kullanmıştır. Savaşta mızraklara Kuran sayfalarını asmıştır ve Hazreti Ali’nin askerleri durmuşlardır, Kuran’a karşı kılıç sallamamışlardır ve yenilmişlerdir. Muaviye tam da yenilmek üzereyken askerlere bu emri vermiştir. Erdoğan da yenileceğini gördü ve mızraklarına Kuran sayfaları astı. Muaviye’nin yolunda gidiyor. Ayıptır bu, dinen de en büyük günahtır. Bir ülkenin cumhurbaşkanı 3 tane oy için nasıl böyle bir şey yapar? Demirtaş’ın lafını eğip bükmesinden sonra belki Şafi dindar Kürtlerin oyu bakımından birkaç puan oynamıştır. Bunu bildiği için yapıyor Erdoğan. Toplumda fay hatları mevcut, siz bunları kaşıyıp derinleştiriyorsunuz oy için. Derinleşince de bu fay hatları çatışmaya kadar gidebilir. Ülkenin geleceği için umarım bu seçimde AKP ciddi biçimde gerileyecektir.
SEÇMEN 12 EYLÜLCÜLERE VE 28 ŞUBATÇILARA SANDIKTA GEREKLİ MÜDAHALEYİ YAPTI BUGÜN DE AKP’YE YAPACAK
– AK Parti için ciddi gerileme dediğinizin rakamsal karşılığı nedir?
Yüzde 40’ların altı. Muhalefetin iktidarın seçimler yoluyla değişeceğine inanması gerekiyor. Bu inanç giderek kaybolursa tehlikeli olur. Yeni bir Gezi bir önceki gibi olmaz. Bunu bir tehdit olarak söylemiyorum, toplumda dipteki dalgaları okuyarak endişemi dile getiriyorum. Umarım AKP 40’ların altına düşecek ve muhalefet yükselecek. Rakamlar da onu gösteriyor. Eğer böyle olmazsa muhalefet başka alanlarda aranır ve bu hepimiz için tehlikeli olur.
– Tepkinin içinden şiddet geçen sokak hareketlerine dönüşebileceğini mi ima ediyorsunuz?
Bu olur ve AKP de iktidarı bırakmak istemez. Bunun enstrümanlarını oluşturdu, İç Güvenlik Yasası’nı falan çıkardı. Türkiye’de ciddi olaylar olabilir. Bundan endişe ederim. 13 yıldır iktidarda olan bir siyasi parti sandık yoluyla iktidardan gitmeli, doğrusu budur. Seçmenin de bunu görmesi gerekiyor. Ama ben Türkiye seçmenine de çok güveniyorum; bugüne kadar yerinde ve zamanında çok ciddi müdahalelerde bulunmuştur. 12 Eylül’den sonra Özal’ı, 28 Şubat’tan sonra AKP’yi seçti. 28 Şubat’ın sorumlusu olanların hepsini gönderdi. Seçmen bunu yine yapacak. Evet seçimler yoluyla bu iş olur, olmalı. AKP 40’ların altına düşecek ve muhalefet yükselecek.
ORTAK DİLLE BİRLİKTE OLURSA ANADİL TÜRKİYE’Yİ BÖLMEZ
– Genel Başkanınız CHP’nin iktidara gelmesi durumunda çözüm sürecinin devam edeceğini açıkladı. Bunun içini nasıl dolduruyorsunuz parti olarak?
Mesela işler buraya kadar gelmişken Öcalan’ın süreçten tamamen dışlanmasına yönelik bir yaklaşımın Kürt hareketi üzerinde etkisinin ne olabileceğinin gerçekçi yorumu yapılıyor mu CHP içinde?
Barış sürecine kamuoyunun desteği 2.5 sene önce yüzde 80’lerdeydi, şimdi 50’lerde. Çünkü insanlar ne yapıldığını bilmiyor. ‘Türkiye bölünüyor mu, ne tavizler veriliyor’ soruları var. Bu sürecin şeffaf yürütülmesi gerekiyor. Bakın olayın iki tarafı var. Hak ve özgürlükleri yeniden keşfedecek değiliz, bunun için de kimseyle pazarlık yapmazsınız. ‘Şu işi yaparsan şu hakkını veririz’ demek çok saçma ve yanlış. Anayasa ve yasalar Meclis’te değiştirilir. Ama eşzamanlı olarak bir de 30 seneden fazladır süren bir çatışma var. Nasıl silah bırakacaklar? Elbette devletin ilgili kurumları oturup konuşacak.
– Kandil’i mi kastediyorsunuz? HDP diyor ki; ‘Silahın nasıl bırakılacağını silahı elinde tutanla konuşmanız lazım’.
Tamam da bunlar siyaset, bunları külahıma anlat arkadaş. Bölünmüyor muyuz? Peki, o zaman bölünmeye gidecek adımlar atmayacağız. Mesela bize soruyorlar; anadilde eğitime ne diyorsunuz? Biz anadilde eğitime falan karşı değiliz. Ama Türkiye’nin bölünmesi CHP için kırmızı çizgi.
– Anadilde eğitim Türkiye’yi böler mi?
Anadil bölmez ama ortak bir dil olmadan anadil olursa böler. Hakkâri’deki çocuk sadece Kürtçe bilir Türkçe bilmezse, eşit yurttaşlık olmaz. Ortak dili herkesin öğrenmesi koşuluyla biz anadile karşı değiliz. Bunları pedagoglar, ilgili uzmanlar çalışır; anadilde başlar, sonra ikinci, üçüncü sınıfta ortak dile de geçerler. Bunlar zor değil. Ama yeter ki bölünmeye zemin teşkil edecek bir şekilde olmasın.
DİNDAR KİMLİĞİM DEĞİŞMEDİ CHP KİMLİK SİYASETİNİ BIRAKTI
– Daha önce farklı partilerde siyaset yaparken CHP’ye yönelik eleştirileriniz vardı. CHP’nin uzun süre tek bir model insan için sosyal mühendislik yapan bir parti konumunda olduğuna benzer eleştiriler. Bugün bu değişti mi?
Doğru da… CHP kurucu, inşa ve tek parti dönemleri, zaten başka parti yok ki. CHP devlet. Ama bugün başka bir şeyden söz ediyoruz. Kılıçdaroğlu sosyal demokrat bir programı bu coğrafyanın diliyle yeniden ifade ediyor.
– Sizin 9 aydır parti içinde yaşadığınız deneyim CHP’nin gerçekten değiştiğini ve o istikamete doğru hep beraber gidebileceğinizi kanıtladı mı?
Hep beraber gidebileceğimizi düşünüyorum ben. Her şey tozpembe, hiçbir problem yok anlamında söylemiyorum. Ama Sayın Kılıçcaroğlu CHP’yi sosyal demokrat bir çizgiye getiriyor ve sosyal demokrat bir kitle partisi yapıyor. Beni davet ettiğinde ben bunları uzun uzun kendisiyle konuştum. Ben dindar kimliğimle hiç değişmedim. 20 sene evvel nasıl dindardıysam şimdi de aynı şekildeyim.
– Peki bu dindar kimliğinizi siyasi çıkar için kullanmak istedikleri yönünde bir soru işaretiniz hiç mi olmadı?
Beni kimse kullanamaz çünkü ben açık konuşan bir insanım. Zaten öyle bir şey hissettiğim an durur muyum, ne işim var orada? Ama CHP sancılı da olsa, ileri geri adımlarla da olsa sosyal demokrat bir çizgiye geliyor. Bu seçim beyannamesiyle sosyal demokrat bir programı deklare etti millete. Artık geri adım falan yok. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP kimlik siyasetinden çıkmasaydı AKP zaten asla ve asla çıkmaz, çünkü hep kazanıyor. Türkiye toplumunun bir sosyolojisi var; yüzde 65 muhafazakâr, yüzde 35 sol. AKP bunu bırakmaz ama Sayın Kılıçdaroğlu bırakınca açığa düştü.
– Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapmayı bıraktığını söylediğiniz kimlik siyaseti modelini nasıl tanımlıyorsunuz?
Tek tipçilik yerine çoğulculuk, eşit yurttaşlık ve adalet.
BAŞÖRTÜSÜ TRAVMASININ ETKİSİ DEVAM EDİYOR SEÇMEN BANA MEYDANLARDA O KORKUSUNU SORUYOR
– AK Parti’nin seçim reklamlarından birinde genç bir başörtülü kadının geçmişte yaşadığı mağduriyete yer verildi. 2015 yılında biz hâlâ bu mağduriyet üzerinden oy toplanacak bir Türkiye’de mi yaşıyoruz sizce?
Tam değil ama etkisi devam ediyor. Bu ülkede oldu her şey ve daha dün oldu. Hatırlayın 28 Şubat döneminde bir şehit annesi başörtülü olduğu için kışladaki cenaze törenine alınmadı. Üniversite kapısında çocukların saçı çekildi peruk mu, kendi saçları mı diye. Bunlar fiziksel saldırının çok çok ötesinde büyük travmalar. Ben psikiyatr uzmanıyım. Bütün bunların etkisi devam ediyor, o korku yaşanıyor. İnsanlara ‘Bu haklı kazanımlarınızı kaybedeceksiniz’ diyerek bu korkuyu canlı tutuyor Erdoğan. Ben geziyorum Anadolu’da, bana soruyorlar ‘Bir garantiniz var mı geri adım atılmayacağı konusunda’ diye. O korku duruyor, onu aşmamız gerekiyor. O korku ancak CHP’nin bu tutumuyla aşılabilir. CHP Genel Başkanı çok komplekssiz bir biçimde bunu söylüyor ‘Bu bir rövanşizm olmayacak’ diyor. Bu büyük bir kazanımdır, bu Türkiye’yi savaştan, iç çatışmadan kurtaracak bir tutumdur. Ben kendisinin bu konudaki samimiyetine inanıyorum. Bu ülke bir daha rövanşizmi kaldıramaz.
– İlk CHP’ye geçtiğinizde başörtüleri nedeniyle okullarında sorun yaşayan kızınızın bu kararınızdan tedirgin olduğunu anlatmıştınız.
Benim iki tane kızım var, başörtüsünden sonra okullarını bıraktılar. Biri sonradan başını açtı, yarım dönem kalmıştı, bitirdi. Diğeri gitti Viyana’da sosyoloji okudu, doktora yaptı geldi. Benim CHP’ye girme kararıma ikna olduktan sonra dedi ki, ‘Yani şimdi bizi okula aldırmayanlarla aynı sıralarda oturacaksın’. ‘Evet kızım’ dedim, demin size anlattığım sebeplerden dolayı oturacağımı söyledim. ‘Bu önemli bir görevdir, öyle görün’ dedim.
MÜSLÜMANLIĞI İLLA BİR YERE OTURTACAKSANIZ SAĞ DEĞİL SOLDUR
– Şu gerçek ki CHP içinde farklı bir profilsiniz ve bu anlamda birkaç kişiden birisiniz. Daha önce kendinize daha çok benzeyen kişilerden oluşan siyasi partilerde siyaset yaptınız. Sosyal demokrat partiler genelde daha seküler partiler olarak algılanır. O tür bir yapının içinde siyaset zor mu?
Peki, dünyadaki sosyal demokrat partiler insanların diniyle, inancıyla filan uğraşırlar mı? Bence burada çizgi insanların diniyle, imanıyla uğraşmakta çizilir. Eğer uğraşmıyorsanız hiçbir mesele yoktur. Benim için sosyal demokrasinin ilkeleri önceliklidir.
– CHP içinde ‘kimlik siyasetini bırakmak’ diye tanımladığınız trend devam ederse sizin gibi dindar tarafıyla öne çıkan kişileri daha çok görür müyüz?
Tabii, kesinlikle. Var da zaten önseçimle de seçilenler. Mesela Eren Erdem, üçüncü bölgede benim önümde. CHP delegeleri seçti dindar bir arkadaşımızı. Bu toplum ana değerleriyle Müslüman bir toplum. Şimdi cumadan geliyorum, cami doldu doldu taştı. Şimdi ne yapacağız, o insanları silecek miyiz? Sizden oy istemiyoruz ey cumaya gidenler… Bu eşyanın tabiatına aykırı, böyle bir şey olur mu? Onların hakkını hukukunu ya da camiye gidişini birisi engellerse ilk karşılarında duracak olan sosyal demokrat parti ve Kılıçdaroğlu olmalıdır. Benim okuduğum Müslümanlık özgürlükçü ve adaletçidir. Sosyal demokrasinin de en temel ilkeleridir bunlar. O taraftan baktığınızda illa ki bir yere oturtacaksanız sol çıkar. Şimdi hadis diyor ki ‘İşçinin alnı kurumadan hakkını verin’. Eğer Peygamber’in söylediğini esas alacaksak, tedbirler alınmadığı ve madenler denetlenmediği için 301 madenciyi gömen zihniyet mi Müslüman zihniyettir, işçinin hakkını hukukunu koruyan mı? Hadi ben solcu olmayayım, niye sağcı oluyor ki Müslümanlar?
– İslam felsefesinin sol felsefeyle kesişen unsurlar o kadar çoksa, o halde neden Türkiye’de dindarlar ve muhafazakârlar hep sağ partilere yöneliyor?
Bu millet 60-70 senedir büyük bir yalanla oyalanıyor. Kuran-ı Kerim’de öbür dünya için şöyle bir ayet var: ‘İyilerin kitapları sağdan verilecek, kötülerin kitapları soldan verilecek’. Bunun bizim siyasal terminolojide kullandığımız sağla solla bir ilgisi yok. Bu ayeti İslam’a en büyük zarar veren adamlar 50’li yıllarda yorumladılar ‘Solcular cehennemlik, sağcılar cennetlik’ diye. İşçinin hakkını yiyen, madene gömen, hırsızlık yapan bir sürü adam sağcı oldukları için cennetlik diye ilan edildi. Hakkı hukuku savunan, milletin özgürlükleri için mücadele eden gencecik insanlar da idamlık oldu. Hem dine hem bu ülkeye büyük bir zarar verdiler. Bunu ‘yeşil kuşak’ zamanında NATO yaptı.
KURTULMUŞ BİR ARINÇ KADAR OLAMADI
– Has Parti’deki yol arkadaşınız Numan Kurtulmuş bugün AK Parti içinde önemli bir konumda. Hatta zaman zaman ismi başbakanlık için geçti, geçiyor. Geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz?
Ben ona başbakan olamazsın demedim ki! Başbakan olabilir ama Numan Kurtulmuş’un Has Parti döneminde söyledikleri konusunda samimi olmadığı ortaya çıktı. AKP’nin bütün bu ağır bagajının hepsini yüklendi, hiçbir eleştiri getirmedi. Bülent Arınç da AKP’nin içinde ama vicdanıyla zaman zaman refleks olarak önemli tepkiler veriyor. Numan Kurtulmuş bunun binde birini yapmadı, benim için bir hayal kırıklığıdır bu anlamda. Dolarların nasıl yığıldığını, nasıl kullanıldığını gördü, o hırsızlık parasıyla hayır yapılabileceğine dair fetvaları gördü. Tek bir tepkisi yok. Sayın Kurtulmuş giderken yapmış olduğum eleştirilerin hepsinde haklı çıktım. Yine de başbakan olabilir, bir diyeceğim yok. Zaten başbakan olamazsan demedim ben ona.
NATO BARIŞI DEĞİL ZENGİNLER KULÜBÜNÜN ÇIKARINI KORUYOR
– Geçmişte CHP’nin Sosyalist Enternasyonel’den çıkması için düzenlenen kampanyaya destek vermiştiniz. Has Parti’nin NATO karşıtı demeçlerini de hatırlıyorum.
Numan Bey demişti ‘NATO Türkiye’nin başında gavur leşidir’ gibi bir şeyi. Ama Has Partili olarak ben de katıldım.
– CHP’nin klasik çizgisi bu tür Batılı kurumlarla çok fazla sorunu olmayan bir çizgi. Siz mi değiştiniz, yoksa bu kurumlar mı?
(Gülüyor) Yani aslında değişmiyor mu? Beş-on sene önceki Avrupa Birliği var mı? Her şey değişiyor yavaş yavaş, insanlar da değişiyor. NATO’yla ilgili benim düşüncem değişmiş değil. NATO hâlâ barışı filan değil, zenginler kulübünün çıkarlarını koruyan bir yapıdır. Görüntü bu. Özellikle Sovyetler’in dağılmasından beri NATO’yla ilgili büyük eleştiriler var ve bu eleştirilerin önemli kısmı da soldan geliyor. Bu eleştirileri koruyarak sosyal demokrat bir partinin içinde yer alabilirsiniz. IMF’yi eleştirirsiniz, BM’deki işleyişi eleştirirsiniz. Bu konularda parti organlarında karar alınırken etkili olmaya çalışırsınız. Aynı şeyleri düşünmeniz gerekmiyor. Bu konu hiç gündeme gelmedi ama eminim ki CHP’de bu kurumlar hakkında benim gibi düşünen bir sürü adam vardır.
SAADET PARTİSİ’Nİ HÂLÂ BEKLEYEN İNSANLAR BU ÜLKENİN VİCDANIDIR
– Saadet Partisi’ndeki yol arkadaşlarınız şimdi BBP ile bir seçim ittifakı içindeler. Nasıl buluyorsunuz performanslarını?
Destekliyoruz (uzun uzun gülüyor). Vallahi giderek performansları artıyor, çalışıyorlar.
– İçinizden ‘Ben de onlarla beraber o siyasetin içinde seçime gitseydim’ gibi bir duygu geçti mi hiç?
Yok olmadı. Ama ben Saadet Partisi’ni hâlâ bekleyen insanları, ülkenin vicdanı diye görürüm. Hatırlarsınız ben geçen seneki yerel seçimde Rize’de Saadet Partisi belediye başkanı adayıydım. Yine şu anda sizinle konuştuğumuz şeyleri konuşuyorduk. Umarım Saadet’te görünüp sonradan ‘Burada bir şey olmayacak’ deyip AKP’ye gidenler az olur bu seçimde. Saadet Partisi gibi bir vicdanın siyaset sahnesinde olması gerekiyor. Umarım bu umudu taşıyacak bir seçim sonucu alırlar.
BAŞKANLIK HAYALİ BİTTİ HDP BARAJI PROBLEMSİZ GEÇİYOR
Erdoğan’ın başkanlık hayali bence bitti. HDP samimiyse bitti. HDP barajı aşıyor bence. Benim elimdeki araştırmaların ve projeksiyonların tamamında HDP problemsiz giriyor. HDP sözünün eriyse, başkanlık Tayyip Erdoğan için hayaldir. Zaten bu işi HDP’siz yapmak istiyor, çünkü HDP ile birlikte çıkarırsam halkoyundan geçmez diye düşünüyor. Ama yok yani. Başkanlık hayali bitti, iyi de oldu, Türkiye normalleşecek.
CHP İMAM HATİPLERİ KAPATMAYACAK
CHP imam hatipleri falan kapatmayacak. Zaten Genel Başkanımız da söyledi ‘Onları biz açtık’ dedi. Bu ülkenin ihtiyacı. Kim çocuğunu imam hatibe göndermek istiyorsa devlet bu imkânı sağlayacak. Ama bir takım katakullilerle istemeyen insanların çocuklarını imam hatibe göndermek, kendi çocuklarını da koleje göndermek olmaz. Böyle yapıyor bunlar. Kimseye dayatamazsın.