Kuzey Teve

betnis giriş
betnis
yakabet giriş

İkizköy’ün mücadelesi: Doğanın çıkarı, işçi sınıfının çıkarıdır!

İkizköy’ün mücadelesi: Doğanın çıkarı, işçi sınıfının çıkarıdır!
394 views
17 Nisan 2022 - 6:56
Spread the love

Günümüzde inşaat, maden, enerji şirketlerinin faaliyetlerinde doğrudan doğanın yağmalanması, yıkımı aynı zamanda birçok canlının yaşam hakkının gasbedildiğini görmezden gelmek değil midir?

Nuri ALİKOÇ
Emek Partisi Muğla İl Başkanı

Muğla bir turizm merkezi olarak bilinir, fakat Muğla burada yaşayan emekçiler için 2 ilçesinde bulunan Yatağan, Yeniköy ve Milas Kemerköy termik santralleri devreye alınırken ve işletme halindeyken yer seçimleri, yarattıkları çevre kirliliği ve işçi direnişleriyle daha çok bilinir. Bu santraller kamu işletmesi halindeyken 10’un üzerinde köyün taşınmasına, yok edilmesine neden oldu. Yeniköy, Kemerköy santrallerinin kömür havzasında bulunan Hüsamlar, Sekköy, Çakıralan, Karaağaç, Yatağan’da Eskihisar bu köylerden bazıları. Köylüler doğdukları, büyüdükleri, ekim dikim yaptıkları yörelerden, geçmişleri yok edilerek ayrılmak zorunda bırakıldı. Çoğunluğu Milas’a ve çevre köylere yerleşerek zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor.

İKİZKÖY NEYE VE NEDEN DİRENİYOR?

2014 yılında Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri ve bu santrallerin kömür havzaları özelleştirilerek YK Enerji Üretim AŞ tarafından işletilmeye başlandı. AKP ve MHP iktidarının desteği ile şirket termik santrallerin kömür ihtiyacını karşılamak üzere maden sahalarını genişletmeye başladı. Planlanan maden arama ve çıkarma sahası en az 22 bin hektar olarak karşımıza çıkıyor. Bu Milas’ın Beçin Mahallesi’ni geçtikten 5-6 km sonra başlayıp Ören’de son bulan bir alan demek ve buradaki yerleşim yerleri orman alanları ve su kaynaklarının yok edilmesi anlamına geliyor.

2017 yılına gelindiğinde Işıkdere, Ova ve Karadan Mahallelerinden oluşan İkizköy genişleyen maden sahası ile komşu oluyor. 2018 yılında Işıkdere Mahallesi’ndeki yerleşim yeri ve araziler kamu yararı gözetilerek tartışmalı olan “acil kamulaştırma” yasasına dayanılarak kamulaştırılıyor. Işıkdere Mahallesi yerleşimi 2021 yılı sonunda yok edildi. Bu mahallede yaşayan bir grup köylü 2018 yılında istimlak edilen mahalleyi terk ederek Ova Mahallesi’ne taşındı. İstimlak parası ile Ova Mahallesi’nde yeniden evleri yapanlar Ova Mahallesi’nin de istimlak kararını öğrenince aldatıldıklarını anlıyor. Ve köylerinin dibindeki Akbelen Ormanı, Orman Genel Müdürlüğü gençleştirme planlaması kapsamına alınıp 2019 yılı Endüstriyel plantasyon alanı olarak tanılanıyor. Orman adeta şirkete altın tepside sunulmuş. Şirket sunulan bu ormanı maden sahasına dönüştürmek için 2020 yılında girişimde bulunarak gereken izni alıyor.

Bu gidişat İkizköylülerin pek hoşuna gitmiyor. Yavaş yavaş şirkete karşı mücadele sesleri yükselmeye başlıyor. Bunun üzerine şirket İkizköylüleri “susuzluk” sınavından geçiriyor. Termik santraller kurulurken soğutma amaçlı açılan su kuyularından civar köylerin de su ihtiyacı karşılanıyordu, santraller özelleşince su kuyuları da haliyle şirkete devrediliyor. Şirket su yetmiyor bahanesi ile köylülerin direncini kırmak için İkizköyün suyunu 2019 yılı sonu ve 2020 yılı başlarında kesiyor. Köylüler pandemi sürecinin büyük bir bölümünü susuz geçiriyorlar.

Bu süreçte İkizköylüler birbirlerine daha çok kenetlenmeye, doğa ve yaşam savunucularından destek almaya başlıyor. 2020 yılında Karadan ve Karacahisar Mahalleleri Doğayı Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği (KARDOK) çatısı altında toplanıyorlar. Bundan önce kişiler üzerinden yürütülen hukuksal mücadele dernek ve İkizköy çevre komitesi adı altında sürdürülüyor. Maden sahasına dahil edilen Akbelen Ormanı’nın hukuksal süreci devam ederken 22-23 Nisan 2021 yılında Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri kesime gidiyor. Kesim köylüler tarafından engelleniyor. Yine 17 Temmuz 2021 yılında tekrar kesin için gidildiğinde nöbet başlıyor ve bugün 275 gün oldu.

İKİ SENDİKA ŞUBESİNİN TUTUMU

Geçtiğimiz günlerde yine şirket zeytinlikleri sökme girişiminde bulundu. Engellemeler sorunu bir kısım zeytin ağacı geri dikilirken, termik santrallerde ve maden işletmelerinde örgütlü TES-İş ve Maden-İş Şubeleri ortak bir açıklama yayımladı. Sendikanın açıklamasının önemli bir bölümünde, “Ancak son günlerde çalışma hayatımızı tehdit eden bazı saldırılarla karşı karşıyayız. Kısa bir süre önce maden sahamızdaki 9 zeytin ağacının zeytin parkına taşınmasını ağaçlar katlediliyor diyerek ülkemizin gündemine getirilmesi ile ilgili; son yönetmelikte ifade açık nettir. Zeytin ağaçları elektrik üretmekte olan santrallerde, enerji arz güvenliğini sağlamak için kök bütünlüğü korunarak taşınmaktadır ve taşınacaktır. Taşıma öncesinde yapılan budama işlemine ağaç katli diyenler maalesef iftira suçu işlemektedir” diyerek olayı meşru gösterdi.

Burada kullanılan dil temsil ettiği düşünülen işçilerin çıkarlarını koruyucu bir dil midir? “Çalışma hayatımızı tehdit eden bazı saldırılarla karşı karşıyayız”, “Maden sahamızdaki”, “Taşınmaktadır ve taşınacaktır” cümle ve kelimelerinin altını çizmek istiyorum. Tamamen emek-sermaye, doğa (ekoloji)- sermaye çelişkisini ters yüz eden bir anlayış karşımıza çıkıyor. Ve emek ve doğanın ortak çıkarlarının sermaye lehine tercih edilmesinden yanadır. Günümüzde inşaat, maden, enerji şirketlerinin faaliyetlerinde doğrudan doğanın yağmalanması, yıkımı aynı zamanda birçok canlının yaşam hakkının gasbedildiğini görmezden gelmek değil midir?

Çalışma hakkını savunuyor görünerek insanın, doğanın, canlı ve cansız tüm varlıkların haklar bütünlüğünü bozmak değil midir? Çalışma hakkı ile diğer haklar bütünlüğünü karşı karşıya getirmek değil midir? Hiçbir kanun Anayasa’ya, hiçbir yönetmelik ya da genelge kanunlara aykırı olamaz kuralı evrensel bir hukuk kuralıdır. Açıklamada atıfta bulunulan yönetmeliğin 3573 sayılı Kanun’a (Zeytinciliğin geliştirilmesi, Islahı ve Aşılaştırılması) aykırı olduğu tüm hukukçular ve kamuoyu tarafından bilinirken hatta iptali için mahkemelere 100’e yakın dava açılmışken söküm işleminin bunu göre yapıldığını ifade etmek kamuoyunu yanıltmaktır.

Kaldı ki bu yönetmeliğe bile uyulmadığı mahallinde tespit edildiği için şirket ertesi günü söktüğü zeytinleri geri dikmek zorunda kalmıştır. Yani iftira suçu işlenmemiştir. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan elektriğe, gıdadan haberleşmeye birçok kamu birikimlerinin özelleştirilerek ticarileştirilmesi ulusal ve uluslararası tekellerin ceplerini doldurmaktan başka bir şey değildir. Enerji sektöründe elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar ortada ve halkın belini bükmüşken şirketler kârına kâr katıyor. Elektrik üretim santrallerine sahip şirketlerin kasasına her 24 saatte bir tıkır tıkır halkın cebinden para aktarılıyor.

Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, sendikal haklarını kullandığı için işten atılan işçilerin olduğu, zamlara karşı ek zam talebi ile iş bırakan işçilerin karşısına kolluk güçlerinin çıkarıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Hukukun, adaletin ayaklar altına alındığı bir ülkede yaşıyoruz. Ülke gerçekliği ile örtüşmeyen “Hepimiz aynı gemideyiz”, “Aynı ülkenin vatandaşıyız”, “Ülkemizin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşması için üretiyoruz” edebiyatından vazgeçerek yüzünüzü temsil ettiğiniz işçi sınıfına dönmenizi tavsiye ediyoruz.

İkizköy halkının ve doğa (ekoloji) savunucularının mücadelesi özelleştirmelerin sonucu ile mücadeledir. AKP-MHP iktidarı devlet aygıtının bütün mekanizmalarını bu mücadeleleri bastırmak, direnişleri kırmak yani yargıyı, adaleti, kolluk güçlerini ve tüm kurumları şirketlerin önünü açmak için kullandığı açık ve net. Buna karşı emek, demokrasi, doğa (ekoloji) mücadelesinde meslek örgütlerinin mücadele birliği şarttır ve meşrudur.

PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -