HDP İzmir Milletvekili çevre komisyonu üyesi Murat Çepni Dünya Su Günü etkinlikleri kapsamında TBMM ne yazılı soru önerge vererek, Türkiye’de su varlıklarının korunması, hidroelektrik santrallerin su varlıklarına verdiği zararların tespit edilmesi meclis araştırma önergesi verdi.
“SUYU METALAŞTIRILARAK ŞİRKETLERE RANT SAĞLANMASIN”
Gençağa KARAFAZLI –
HDP’li İzmir Milletvekili Murat Çepni ; “22 Mart 1993 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ilan edilen Dünya Su Günü, her yıl farklı bir tema ile kutlanmaya başlanmıştır. Dünya Su Günü`nün amacı, canlılar için temel ve vazgeçilmez madde olan suyun önemini vurgulamaktır.
“HES’LERİN ZARARLARI KONU EDİLMIYOR”
Küresel ısınma, kuraklık, enerji, maden ve sanayi yatırımları, su havzalarının yapılaşmaya açılması, yanlış sulama ve artan nüfus gibi nedenlerle su kaynakları hızla tükenmektedir. Türkiye, kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı ile su kısıtı bulunan ülkeler arasındadır.Sadece Dünya su günü etkinliklerinde suyun önemi, su varlıklarının korunması gibi konular gündeme getirilirken; yer altı ve üstü su varlıklarını kurutan, suyu kirleten etmenlerin başında yer alan hidroelektrik santrallerin zararları konu edilmemektedir.
Türkiye’de su varlıklarının korunması, hidroelektrik santrallerin su varlıklarına verdiği zararların tespit edilmesi, zararların giderilmesi için çözüm üretilmesi, suyun metalaştırılmasının önüne geçilmesi, toplumun suya erişim hakkının sağlanması ve su yönetimi için etkin politikaların üretilmesi amacıyla Anayasa’nın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105. Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederim.
HDP’Lİ VEKİL ÇEPNİ ÖNERGESİNDE Kİ GEREKÇELERİ İSE ŞÖYLE AÇIKLADI:
1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda gündeme getirilen Dünya Su Günü, 22 Mart 1993 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ilan edilerek, her yıl farklı bir tema ile kutlanmaya başlanmıştır. Dünya Su Günü`nün amacı, canlılar için temel ve vazgeçilmez madde olan suyun önemini vurgulamaktır.
Dünyadaki su varlıklarının sadece %2.5’lik kısmı evsel, tarımsal ve sanayi amacı ile güvenli olarak kullanılabilmektedir. 6 milyar insanın 1,2 milyarı, güvenilir içme suyundan yoksundur. 2,4 milyar insan da sağlık koşullarına uygun suya erişememektedir.
Küresel ısınma, enerji, maden ve sanayi yatırımları, su havzalarının yapılaşması, yanlış sulama yapılması ve artan nüfus gibi nedenlerle su varlıkları hızla tükenmektedir. Türkiye, kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı ile su kısıtı bulunan ülkeler arasındadır.
“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ EN ÇOK AKDENİZ HAVZASI’NI ETKİLEMEKTEDİR”
2017 yılı itibari ile kişi başına düşen su miktarı 1383 metreküptür. Bu rakamın 2070 yılında 1040 metreküp olacağı öngörülmektedir. Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağı tahmin edildiğinden su konusunda etkin politikaların üretilmesinin gerektiği ortadadır. Türkiye’nin su varlıkları için çok önemli risk teşkil eden iklim değişikliği en çok Akdeniz Havzası’nı etkilemektedir. Hükümetler arası Akdeniz için Birlik kuruluşunun hazırlamış olduğu rapora göre, Akdeniz Havzası’ndaki ortalama sıcaklıklar endüstri devrimi öncesindeki döneme kıyasla 1,5 derece artmıştır.
“HERKESİN SUYA ERİŞİM HAKKI VARDIR”
Türkiye genelinde 2016-2100 döneminde sıcaklığın 3-5 derece artacağı tahmin edilmektedir. Şubat
2021 tarihli 2020-2021 Su Yılı 5 Aylık Alansal Kümülatif Yağış Raporu’na göre; 1 Ekim 2020-28 Şubat
2021 döneminde yağışlar geçen yılın aynı dönemindeki yağışlarının altında gerçekleşmiştir. Türkiye geneli su/tarım yılı beş aylık yağışı 227.8 mm’dir. Kuraklık ve çölleşme; şiddetli su kıtlığına, erozyona, orman yangınlarına, bitki örtüsünün tahribatına, biyolojik çeşitlilik kaybına ve gıdaya erişimin engellenmesine neden olmaktadır. 1994 yılı Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nda ve 26 Kasım 2002 tarihinde yapılan Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi toplantısında herkesin suya erişim hakkı olduğu açıklanmıştır.
“NEHİR SULARININ KULLANIM HAKLARI 49 YILLIĞINA DENETİMSİZ BİR ŞEKİLDE ŞİRKETLERE VERİLDİ”
22 Mart Dünya Su günü etkinliklerinde suyun önemi, su varlıklarının korunması gibi konular gündemleştirilmesine karşın kalıcı çözümler üretilmemekte; yer altı ve üstü su varlıklarını kurutan, suyu kirleten etmenlerin başında yer alan hidroelektrik santrallerin zararları konu edilmemektedir. 2005 yılında çıkartılan 5346 sayılı yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerji Üretimi Amaçlı Kullanıma İlişkin kanunu ile enerji şirketleri Hidroelektrik Santrallerden (HES) elektrik üretip, satmaya başlamıştır. Su kullanım anlaşmalarıyla, nehir sularının kullanım hakları 49 yıllığına denetimsiz bir şekilde şirketlere verilmiş, halkın su hakkını gasp edilmiş, su bir meta haline getirilmiştir. TEİAŞ’ın, Eylül 2020 Kurulum Güç Raporuna göre, Türkiye’de 690 adet HES (29.789,8 MW) bulunmaktadır ve inşa aşamasında olan, yapılması planlanan yüzlerce HES Projesi de mevcuttur. 25 MW’ın altındaki HES’ler için ÇED raporu zorunlu değildi.
HES’ler, inşaat aşamasında; akarsuların morfolojik yapılarını ciddi derecede tahribata maruz bırakarak, doğal akış düzenini değiştirmektedir. Çoğu zaman hafriyatın dere yatağına dökülmektedir. Su miktarlarındaki değişimlere bağlı olarak yer altı ve taban suyu seviyelerinde farklılıklar yaşanmaktadır. HES’lerin işletme aşamasında, üzerinde bulunduğu dere yatağındaki HES ve regülatörler arasında kalan kısımlarda suyun miktarı ciddi oranda azalmaktadır.
“GÖLLERİN KURUMASI NEDENLERİNİN ARASINDA HES’LER DE YER ALMAKTADIR”
Suyun büyük bir bölümü kullandığından akış hızı, akış miktarı, derinliği ve nehrin taban yapısı değişmekte, dereler kurumaktadır. Suyun tutulmasına bağlı olarak mikroklima etkisi hüküm sürmektedir. Projenin bulunduğu yörede tarım alanları tahribata uğramakta, toplu balık ölümleri yaşanmaktadır. Türkiye genelinde HES projeleri nedeniyle; Rize’nin Güneysu ilçesindeki Gürgen Deresi, Trabzon’un Çaykara ilçesindeki Balkodu Deresi, Antalya’nın Manavgat ilçesindeki Köprüçay, gibi onlarca dere kurumuş ve kurumak üzeredir. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin hazırladığı rapora göre 2020 yılına kadar son 60 yılda, 70’e yakın doğal göl kurumuştur. Göllerin kuruması nedenlerinin arasında HES’ler de yer almaktadır. Örneğin; yüzde 65’inden fazlası kurumaya yüz tutan Eğirdir Gölü’nü besleyen Kovada çayı üzerine Kovada-I ve Kovada-II hidroelektrik santralleri yapıldığını halde, gölün üzerine pompaj depolamalı hidroelektrik santrali (PHES) projesinin yapılması planlanmaktadır. PHES nedeniyle, göllerin altında ağır metaller birikmekte, derinliği azalmakta, kirlenmekte, buharlaşıp, daha çok su kaybetmektedir
“SUYU METALAŞTIRILARAK ŞİRKETLERE RANT SAĞLANMASIN”
Yaşanmakta olan pandemi süreci suyun ne kadar hayati öneme sahip olduğunu ortaya koymuştur. Toplumun tüm kesimlerine güvenli ve sağlıklı su sağlamak, su hakkını, su varlıklarını korumak ve iyileştirmek Devletin yükümlülüğündedir. Su topluma ait olduğundan, suyun metalaştırılarak şirketlerin rant sağlanmasına, suyu kirletmesine ve su varlıklarını kurutmasına izin verilmemelidir.
Türkiye’de su varlıklarının korunması, hidroelektrik santrallerin su varlıklarına verdiği zararların tespit edilmesi, zararların giderilmesi için çözüm üretilmesi, suyun metalaştırılmasının önüne geçilmesi, toplumun suya erişim hakkının sağlanması ve su yönetimi için etkin politikaların üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.”