Kuzey Teve

betnis giriş
betnis
yakabet giriş

BİR ÖĞRETMENİN 12 EYLÜL’DE Kİ DUVAR YAZILARINDAN, ‘MUARRAK’ SANATINA UZANAN HİKÂYESİ “DUVARLARA YAZI YAZARDIK, POLİS BİLE ARTIK YAZIMI TANIMIŞTI”

BİR ÖĞRETMENİN 12 EYLÜL’DE Kİ DUVAR YAZILARINDAN, ‘MUARRAK’ SANATINA UZANAN HİKÂYESİ “DUVARLARA YAZI YAZARDIK, POLİS BİLE ARTIK YAZIMI TANIMIŞTI”
247 views
25 Haziran 2022 - 19:39
Spread the love

Haber   Gençağa Karafazlı

Kamera Emre Koç

Artvin’in Hopa ilçesinde yaşayan eski bir öğretmen olan Ali Rıza Özgenç dere ve ırmak kenarlarına bulunun kütükleri, eskimiş terk edilmiş evlerin kapılarını çürümeye ve yok olmaya yüz tutmuş tahtalarını işleyerek yeniden hayat veriyor.

Artvin’in Hopa ilçesi halk eğitim merkezinin gerçekleştirdiği yılsonu sergisinde, Hopa’nın Mahallesi ve köylerini gezip dolaşan ve gelişi güzel yol kenarlarına, ırmaklara atılan kütükleri ve eski evlerin kapılarını çürümeye terk edilmiş tahtalarını toplayıp el emeğiyle bir değere dönüştüren, Hopalı eski bir öğretmen olan Alirıza Özgenç, yılsonu sergisinde sergilediği ve her birinin başka bir hikâyesi olduğunu söylediği eserler sergiye katılanların tarafından çok büyük ilgi gördü.

Bir Öğretmenin 12 Eylül’de ki Duvar Yazılarından, ‘Muarrak’ Sanatına Uzanan Hikâyesini dinlediğimiz eski öğretmen Ali Rıza Özgenç: “Bu Resimleri Görenlere Doğa Bilincini Verebilirsek Ne Mutlu Bana” diye duygularını ifade etti.

12 Eylül 1980 askeri faşist darbe döneminde sınıf öğretmeni olan ardından tutuklanan ve öğretmenliği gasp edilen Hopalı Ali Rıza Özgenç ‘antibiyotik’ lerim dediği eserlerini Hopa, halk eğitim müdürlüğünün gerçekleştirdiği yılsonu sergisinde belediye parkında sergiledi.

Yaşadıkları ve çalışmalarıyla ilgili ANKA haber ajansına özel açıklamalarda bulunan Özgenç, çalışan, baskı gören, gözaltına alınan ve tutuklanan gazeteciler adına, muhalif gazetecilere yönelik baskıları resmettiği bir eserini tüm özgür basın mensupları adına Rize ÇGD Şubesi’ne armağan etti.

“DOĞAMIZ HUNHARCA KATLEDİLİYOR, BİR ZERRE DE OLSA ÇÜRÜYEN BİR TAHTA PARÇASINI KURTARABİLMENİN MUTLULUĞUNU YAŞIYORUM”

Eserlerini oluşturduğu materyallerin rastgele sıradan ağaçlar olmadığını, çöpe yahut sobaya gitmek üzere olan eski ahşap ev ile ağaç parçalarını kurtarmak adına topladığını ardından ortaya , ‘Muarrak’ sanatının çıktığını ifade eden Özgenç şunları söyledi:

“Hem doğamızı korumanın yolları çünkü doğanın hepimize yeteceğini düşünüyorum. Son yıllarda hunharca harcanan bir doğamız var. Her tarafıyla her yönüyle perişan edilen bir dünyada yaşıyoruz. Bunu bir nebzede olsa bir damla olabilirim, bir zerre olabilirim bunu kurtarabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bunlar belki en şanslı ağaçlar olabilir. Artık ne kadar yaşayabilir sonsuza kadar yolu var.”

“AĞAÇ KIYIMINDAN, HARABE EVLERDEN TOPLADIĞIM PARÇALAR VAR BURADA”

Küçük parçalar halinde hazırladığı eserlerini birleştirerek ve parça adedini belirterek sergileyen Özgenç:

“Bu 48 parça, bir buçuk santim kalınlığındaki ağaç parçalarımızı birleştirerek bu hale getirdik. Özellikle Artvin ve yöresinde ağaç kıyımı var hala devam etmek üzere. O ağaçlardan kurtarabildiğim parçaları buraya döktüm. Bu ağaçları eski evler olabilir, yıkık dökülmüş harabeye çevrilmiş, her an çürümeye yüz tutmuş ağaçların değerlendiriyorum. Artvin’de ki ağaç kıyımından kurtardığım ağaç parçaları burada. Vatandaşın evinde sobaya atılan bir sürü ağaç parçası topladığımı da hatırlıyorum.”

“GAZETECİLERE YAPILAN BASKI VE CEZAEVİ SÜREÇLERİNİ GÖSTERMEYE ÇALIŞTIM”

Sırasıyla eserlerinde anlatmak istediği duyguları anlatan Özgenç ekledi:

“Hayat herkes için en tabandan en üste kadar ucu bozuk bir ipin iğneden geçirilmesine benzer, onu ifade etmeye çalıştım. Bu ağaçlarımızda 60 – 70 yıllık ağaçlarımız.

Burada dünyanın tüm renklerini ifade etmeye çalıştım. Irk ayrımına karşıtlık olarak ifade etmek istedim. Normalde bu bir resimdi, onu ağaca çevirdim. Dünyanın tüm renklerini buraya koyduk.

“ECZANEDEN İLAÇ KULLANMIYORUM, BENİM İÇİN EN GÜZEL İLAÇ BUNLARLA UĞRAŞMAK”

Stresli ve yoğun tempolu bir yaşam tarzı olduğunu belirten Özgenç; “Ben bunları özellikle yaparken stres atardım bunları stres atmak için benim için de bir nevi doğal antibiyotik şeklinde olduğunu düşünüyorum. Ben eczaneden ilaç kullanmıyorum ama benim için en güzel ilaç bunlarla uğraşmak. Mesela şu ağaç, sıradan bir ağaçtı. Sıradan bir ağacı bu şekle getirdik. Neyi ifade ediyor onu bende bilmiyorum. Ama gözüme hoş geldiği için yaptığım bir şey. Bunların çoğu da aynı. Burada ilk yaptıklarımdan özellikle kadın cinayetlerini ifade etmek için yaptığım bir çalışmaydı. Yaptığım tüm işlerin bir şeyi ifade ettiğini düşünüyorum.”

“DUVARLARA YAZI YAZARDIK, POLİS BİLE ARTIK YAZIMI TANIMIŞTI”

Hayat hikâyesinin 12 Eylül öncesi başladığını söyleyen Özgenç:

“İlk nişanlandığım dönemlerde arkadaşlar bana boya kutusu ve fırça hediye etmişlerdi. O da neydi biliyorsunuz geçmişte boş duvar gördüğümüzde karalardık. Boş duvarlara sürekli yazı yazardık işin gerçeği. Hatta polis bile artık yazımı tanımıştı. Yazı yazıldığı zaman ilk alınan insanlardan bir tanesiydim.

Böyle bir süreçten sonra 12 Eylül’ü yaşadık. Eğitim enstitüsünü bitirdim. Öğretmenlik maalesef yapamadım, 6 aylık bir öğretmenlik sürecim oldu. Ondan sonra 12 Eylül süreci. İşe giremedik, atıldık beraat etmeme rağmen.

O arada ticarete başlayalım dedik ama ticaret benim işim değilmiş. Sınıf öğretmeniydim. Erken iflas edince ticaretin benim işim olmadığını öğrendim. Daha sonra tabelacılığa döndüm, reklam sektöründe uğraşmaya başladım ve öyle de emekli oldum.

“BUNLAR BU YAŞTA BENİM ANTİBİYOTİK GÖREVİMİ GÖRÜYOR”

Bu süre içerisinde işimi oğluma devrettim. Ben boşa düştüm, boşa düşünce de bu tür heves ettiğim, merak ettiğim işleri yapmaya başladım. Bu işin tekniği var mı yok mu çok fazla işin gerçeği bilemiyorum ama araştırdığımda bu sanatın İran ve Afganistan kültüründen geldiği söyleniyor. Ama ne derece doğru bilemiyorum. Muarrak sanatı deniyor. Bizde de kakma sanatı olarak söyleniyor. Yani bu her ikisinin arasında giden gelen bir şeymiş gibi. Bunun cevabını benim vermem doğru olmaz. Bu işin daha erbapları var onların söylemi daha önemlidir. Geldiğimiz noktada benim antibiyotiklerim bunlar bu yaşta antibiyotik görevini görüyorlar.

“BU RESİMLERİ GÖREN ÜÇ BEŞ KİŞİYE DOĞA BİLİNCİNİ VEREBİLİRSEK NE MUTLU BANA”

Dünyayı rahat bırakmıyoruz. Dünyayı biraz rahat bıraksak ne sel felaketleri yaşanır ne de diğer felaketler. Çünkü doğa rahat bırakılmadı. Şu an da baktığınızda özellikle Türkiye’de yaşayan insanlar çok iyi görürler. Balıkesir’den Fatsa’ya kadar, Artvin’den Cerrattepe’ den bir sürü alanları maalesef hala bugün hatta ilçemizin su alanlarında ki ağaçlar bile kesiliyor şu anda. Koca koca yüz yıllık ağaçlar.

İnsanın aklıyla resmen dalga geçiliyor, alay ediliyor. Eski ağaçlar, yıkık ağaçlar diyorlar; onları yeniliyoruz diyorlar ama ağaç popülasyonunu bile mahvediyorlar. O kadar da bu insanlar saf değil. Belki bu resimleri gören üç beş kişi veya eğer doğa bilincini verebilirsek ne mutlu bana.

“GÖZLERİM HEP YOLLARDA KENARLARDA KESİNLİKLE YUKARI BAKMIYORUM”

Bu ağaçları toplarken çoğunda bir anı var. Sobaya giren ağacı çektiğimi hatırlıyorum. Şu anda elimde değil buraya getirmedim. Görseniz doğa harika bir şey. Ağaçları Hopa’da topluyorum, çevreden, köylerden, gezdiğim yerlerden. Gözlerim zaten hep yollarda, kenarlarda. Gezdiğim yerde kesinlikle yukarı bakmıyorum. Artık ister istemez bakıyorsunuz, arıyorsunuz.” Dedi.

“GAZETECİELERİN TUTUKLANMASI GÖKTEPE’NİN ÖLDÜRÜLMESİ OLAYLARINI RESMETTİM”

Özgenç’in baskı gören, tutuklanan gazeteciler adına resmettiği tabloyu Rize’ de ki Çağdaş Gazeteciler Derneği’nde sergilenmesini istediğini ifade ederek şunları söyledi:

“Bu çalışmamda özellikle son aylarda gazetecilere yapılan baskı, cezaevi süreçleri onları göstermeye çalıştığım bir çalışma. Yine çok eski ağaçlar kullandım. Günümüzde hala mesela son günlerdeki Diyarbakır’da 21 gazetecinin tutuklanması, bu yeni değil. Metin Göktepe’yi düşünün. Gazeteciler durup dururken öldürülmesi, halkın sesi, kulağı, soluğu olan gazetecilere bu baskıların yapılması gerçekten de tamamen onu ifade etmeye çalıştım.

Herkes soruyor satıyor musunuz bunları, ben şu an da satmak istemiyorum. Satma niyetim yok. Ama siz istiyorsanız hangisini istiyorsanız alabilirsiniz. Ben herhangi bir talepte bulunmayacağım size” diye konuştu

Ben şunu yaşadım geçmişte, Halk TV de müzisyenlerin bir gecesi vardı. Müzisyenlere, sokak sanatçılarına destek amacıyla. Akşam ulaşmak istedim ulaşamadım. Bir tanesini bağışlamak istedim sokak sanatçılarına destek amacıyla ama bir türlü ulaşamadım. Olmadı ama kısmet sizinmiş. Sizlere ulaşırız belki.” Diyerek gazetecilere yönelik baskıları resmettiği 85 ayrı ahşap parçasından oluşan tabloyu, gözaltına alınan, baskı gören ve tutuklanan gazeteciler adına ÇGD Rize şube başkanı Gençağa Karafazlı’ ya armağan etti.

12 Eylül 1980 askeri faşist darbe döneminde sınıf öğretmeni olan ardından tutuklanan ve öğretmenliği gasp edilen Hopalı Ali Rıza Özgenç ‘antibiyotik’ lerim dediği eserlerini Hopa, halk eğitim müdürlüğünün gerçekleştirdiği yılsonu sergisinde belediye parkında sergiledi.

Yaşadıkları ve çalışmalarıyla ilgili ANKA haber ajansına özel açıklamalarda bulunan Özgenç, çalışan, baskı gören, gözaltına alınan ve tutuklanan gazeteciler adına, muhalif gazetecilere yönelik baskıları resmettiği bir eserini tüm özgür basın mensupları adına Rize ÇGD Şubesi’ne armağan etti.

“DOĞAMIZ HUNHARCA KATLEDİLİYOR, BİR ZERRE DE OLSA ÇÜRÜYEN BİR TAHTA PARÇASINI KURTARABİLMENİN MUTLULUĞUNU YAŞIYORUM”

Eserlerini oluşturduğu materyallerin rastgele sıradan ağaçlar olmadığını, çöpe yahut sobaya gitmek üzere olan eski ahşap ev ile ağaç parçalarını kurtarmak adına topladığını ardından ortaya , ‘Muarrak’ sanatının çıktığını ifade eden Özgenç şunları söyledi:

“Hem doğamızı korumanın yolları çünkü doğanın hepimize yeteceğini düşünüyorum. Son yıllarda hunharca harcanan bir doğamız var. Her tarafıyla her yönüyle perişan edilen bir dünyada yaşıyoruz. Bunu bir nebzede olsa bir damla olabilirim, bir zerre olabilirim bunu kurtarabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bunlar belki en şanslı ağaçlar olabilir. Artık ne kadar yaşayabilir sonsuza kadar yolu var.”

“AĞAÇ KIYIMINDAN, HARABE EVLERDEN TOPLADIĞIM PARÇALAR VAR BURADA”

Küçük parçalar halinde hazırladığı eserlerini birleştirerek ve parça adedini belirterek sergileyen Özgenç:

“Bu 48 parça, bir buçuk santim kalınlığındaki ağaç parçalarımızı birleştirerek bu hale getirdik. Özellikle Artvin ve yöresinde ağaç kıyımı var hala devam etmek üzere. O ağaçlardan kurtarabildiğim parçaları buraya döktüm. Bu ağaçları eski evler olabilir, yıkık dökülmüş harabeye çevrilmiş, her an çürümeye yüz tutmuş ağaçların değerlendiriyorum. Artvin’de ki ağaç kıyımından kurtardığım ağaç parçaları burada. Vatandaşın evinde sobaya atılan bir sürü ağaç parçası topladığımı da hatırlıyorum.”

“GAZETECİLERE YAPILAN BASKI VE CEZAEVİ SÜREÇLERİNİ GÖSTERMEYE ÇALIŞTIM”

Sırasıyla eserlerinde anlatmak istediği duyguları anlatan Özgenç ekledi:

“Hayat herkes için en tabandan en üste kadar ucu bozuk bir ipin iğneden geçirilmesine benzer, onu ifade etmeye çalıştım. Bu ağaçlarımızda 60 – 70 yıllık ağaçlarımız.

Burada dünyanın tüm renklerini ifade etmeye çalıştım. Irk ayrımına karşıtlık olarak ifade etmek istedim. Normalde bu bir resimdi, onu ağaca çevirdim. Dünyanın tüm renklerini buraya koyduk.

“ECZANEDEN İLAÇ KULLANMIYORUM, BENİM İÇİN EN GÜZEL İLAÇ BUNLARLA UĞRAŞMAK”

Stresli ve yoğun tempolu bir yaşam tarzı olduğunu belirten Özgenç; “Ben bunları özellikle yaparken stres atardım bunları stres atmak için benim için de bir nevi doğal antibiyotik şeklinde olduğunu düşünüyorum. Ben eczaneden ilaç kullanmıyorum ama benim için en güzel ilaç bunlarla uğraşmak. Mesela şu ağaç, sıradan bir ağaçtı. Sıradan bir ağacı bu şekle getirdik. Neyi ifade ediyor onu bende bilmiyorum. Ama gözüme hoş geldiği için yaptığım bir şey. Bunların çoğu da aynı. Burada ilk yaptıklarımdan özellikle kadın cinayetlerini ifade etmek için yaptığım bir çalışmaydı. Yaptığım tüm işlerin bir şeyi ifade ettiğini düşünüyorum.”

“DUVARLARA YAZI YAZARDIK, POLİS BİLE ARTIK YAZIMI TANIMIŞTI”

Hayat hikâyesinin 12 Eylül öncesi başladığını söyleyen Özgenç:

“İlk nişanlandığım dönemlerde arkadaşlar bana boya kutusu ve fırça hediye etmişlerdi. O da neydi biliyorsunuz geçmişte boş duvar gördüğümüzde karalardık. Boş duvarlara sürekli yazı yazardık işin gerçeği. Hatta polis bile artık yazımı tanımıştı. Yazı yazıldığı zaman ilk alınan insanlardan bir tanesiydim.

Böyle bir süreçten sonra 12 Eylül’ü yaşadık. Eğitim enstitüsünü bitirdim. Öğretmenlik maalesef yapamadım, 6 aylık bir öğretmenlik sürecim oldu. Ondan sonra 12 Eylül süreci. İşe giremedik, atıldık beraat etmeme rağmen.

O arada ticarete başlayalım dedik ama ticaret benim işim değilmiş. Sınıf öğretmeniydim. Erken iflas edince ticaretin benim işim olmadığını öğrendim. Daha sonra tabelacılığa döndüm, reklam sektöründe uğraşmaya başladım ve öyle de emekli oldum.

“BUNLAR BU YAŞTA BENİM ANTİBİYOTİK GÖREVİMİ GÖRÜYOR”

Bu süre içerisinde işimi oğluma devrettim. Ben boşa düştüm, boşa düşünce de bu tür heves ettiğim, merak ettiğim işleri yapmaya başladım. Bu işin tekniği var mı yok mu çok fazla işin gerçeği bilemiyorum ama araştırdığımda bu sanatın İran ve Afganistan kültüründen geldiği söyleniyor. Ama ne derece doğru bilemiyorum. Muarrak sanatı deniyor. Bizde de kakma sanatı olarak söyleniyor. Yani bu her ikisinin arasında giden gelen bir şeymiş gibi. Bunun cevabını benim vermem doğru olmaz. Bu işin daha erbapları var onların söylemi daha önemlidir. Geldiğimiz noktada benim antibiyotiklerim bunlar bu yaşta antibiyotik görevini görüyorlar.

“BU RESİMLERİ GÖREN ÜÇ BEŞ KİŞİYE DOĞA BİLİNCİNİ VEREBİLİRSEK NE MUTLU BANA”

Dünyayı rahat bırakmıyoruz. Dünyayı biraz rahat bıraksak ne sel felaketleri yaşanır ne de diğer felaketler. Çünkü doğa rahat bırakılmadı. Şu an da baktığınızda özellikle Türkiye’de yaşayan insanlar çok iyi görürler. Balıkesir’den Fatsa’ya kadar, Artvin’den Cerrattepe’ den bir sürü alanları maalesef hala bugün hatta ilçemizin su alanlarında ki ağaçlar bile kesiliyor şu anda. Koca koca yüz yıllık ağaçlar.

İnsanın aklıyla resmen dalga geçiliyor, alay ediliyor. Eski ağaçlar, yıkık ağaçlar diyorlar; onları yeniliyoruz diyorlar ama ağaç popülasyonunu bile mahvediyorlar. O kadar da bu insanlar saf değil. Belki bu resimleri gören üç beş kişi veya eğer doğa bilincini verebilirsek ne mutlu bana.

“GÖZLERİM HEP YOLLARDA KENARLARDA KESİNLİKLE YUKARI BAKMIYORUM”

Bu ağaçları toplarken çoğunda bir anı var. Sobaya giren ağacı çektiğimi hatırlıyorum. Şu anda elimde değil buraya getirmedim. Görseniz doğa harika bir şey. Ağaçları Hopa’da topluyorum, çevreden, köylerden, gezdiğim yerlerden. Gözlerim zaten hep yollarda, kenarlarda. Gezdiğim yerde kesinlikle yukarı bakmıyorum. Artık ister istemez bakıyorsunuz, arıyorsunuz.” Dedi.

“GAZETECİELERİN TUTUKLANMASI GÖKTEPE’NİN ÖLDÜRÜLMESİ OLAYLARINI RESMETTİM”

Özgenç’in baskı gören, tutuklanan gazeteciler adına resmettiği tabloyu Rize’ de ki Çağdaş Gazeteciler Derneği’nde sergilenmesini istediğini ifade ederek şunları söyledi:

“Bu çalışmamda özellikle son aylarda gazetecilere yapılan baskı, cezaevi süreçleri onları göstermeye çalıştığım bir çalışma. Yine çok eski ağaçlar kullandım. Günümüzde hala mesela son günlerdeki Diyarbakır’da 21 gazetecinin tutuklanması, bu yeni değil. Metin Göktepe’yi düşünün. Gazeteciler durup dururken öldürülmesi, halkın sesi, kulağı, soluğu olan gazetecilere bu baskıların yapılması gerçekten de tamamen onu ifade etmeye çalıştım.

Herkes soruyor satıyor musunuz bunları, ben şu an da satmak istemiyorum. Satma niyetim yok. Ama siz istiyorsanız hangisini istiyorsanız alabilirsiniz. Ben herhangi bir talepte bulunmayacağım size” diye konuştu

Ben şunu yaşadım geçmişte, Halk TV de müzisyenlerin bir gecesi vardı. Müzisyenlere, sokak sanatçılarına destek amacıyla. Akşam ulaşmak istedim ulaşamadım. Bir tanesini bağışlamak istedim sokak sanatçılarına destek amacıyla ama bir türlü ulaşamadım. Olmadı ama kısmet sizinmiş. Sizlere ulaşırız belki.” Diyerek gazetecilere yönelik baskıları resmettiği 85 ayrı ahşap parçasından oluşan tabloyu, gözaltına alınan, baskı gören ve tutuklanan gazeteciler adına ÇGD Rize şube başkanı Gençağa Karafazlı’ ya armağan etti.

PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -

2024 Kuzeyteve.com