Gezi Parkı Yıkılamaz Bir Anıt Parktır; Burada Özgürce Nefes Alın
Türkiye tarihinde büyük başkaldırının simgesi olan Taksim Gezi Parkı, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bir şehir parkıdır. Taksim Meydanı ile Elmadağ arasında bulunan bu park İstanbul’un Cumhuriyet döneminde yapılmış ilk parkıdır ve bitişiğindeki Taksim Meydanı ise, İstanbul’da meydan olarak tasarlanmış ilk meydandır.
Gezi Parkı’nın hikayesi, bulunduğu yere 1806 yılında Taksim Topçu Kışlası’nın yapılmasıyla başladı. Kışla 31 Mart Ayaklanmasına (1909) şahit oldu. Ayaklanma Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle son buldu. Kışla ayaklanma sırasında çok hasar gördü ve daha sonraki yıllarda parasızlıktan ve bakımsızlıktan yıkılmaya yüz tuttu. Kışla’nın avlusu 1921-1940 yılları arasında futbol sahası olarak da kullanıldı. Elimizde yapının özgün mimarisine ilişkin ayrıntılı bilgi ve belge yoktur.
1939’da yapılan İstanbul imar planına göre Gezi Parkı Taksim’den Nişantaşı’na kadar uzanan 30 hektarlık yeşil alanın başlangıç noktası kabul edildi. İmar planını yapan Fransız mimar, plancı Henri Prost bu alanı ilerde kent kalabalıklaşsa da temiz hava sağlayacak bir alan olarak öngörmüştü. Planın gereği olarak dönemin vali ve belediye başkanı Lütfi Kırdar’ın talebiyle kışlanın harabeleri temizlendi ve sınırlı mali olanaklarla yerine güzel bir park yapıldı.
Parkın Divan Oteli’nin arka tarafına düşen, daha az bilinen bir parçası daha vardır. Burası Surp Agop Ermeni Mezarlığıydı. Parkın bu iki parçası Asker Ocağı Caddesi üzerinden geçen (2013 yılında Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında yıktırılan) zarif bir yaya köprüsüyle birbirine bağlıydı. 1950’den sonraki yıllarda Henri Prost’un planındaki 30 hektarlık yeşil alan parça parça yağmalanarak betonlaştırıldı.
Yıllar sonra, neo-liberal politikalar elde kalan bu son, küçük yeşil alana da göz dikti. Bölgenin bu tek deprem toplanma alanı olan Gezi Parkı’na kışla görünümlü AVM-Rezidans yapılacağı dönemin başbakanı tarafından ilan edildi.
Halka itiraz hakkı bile tanınmadı. Park ve civarını yok etme çalışmaları 2010 yılında başlamıştı. Bu çalışmalar Taksim’in kültürel dokusunu yok ederek ticari bir merkez haline getirmeyi ve Taksim Meydanı’nı insansızlaştırmayı amaçlıyordu. Hükümetin kamu aleyhine aldığı bu kararı protesto eden semt dernekleri, meslek odaları, partiler ve sendikaların bir araya gelmesiyle Taksim Dayanışması doğdu.
Kasım 2012’de Taksim’de inşaat perdeleri ortaya çıkınca, bugün artık yerinde olmayan Taksim Postanesi önünde 2.000 kişilik bir protestoyla imza kampanyası başlatıldı. 32 gün boyunca “Taksim Nöbeti” adı altında İstanbul’un 1 Mayıs Meydanı olarak da bilinen Taksim Meydanı’nda yaklaşık 50.000 imza toplandı. Bu imzaların yardımıyla Taksim Kışla Projesi II No’lu Koruma Kurulu tarafından reddedildi.
Dönemin başbakanı illegal bir şekilde, kendi özel yetki alanı olarak gördüğü kışla projesi konusundaki en yetkili, bilimsel kurul kararına “Reddi reddeceğiz” diye cevap verdi. Kendisine bağlı “Yüksek Kurul”, II No’lu Koruma Kurulu’nun kararını reddettiğini açıkladı. Bu danışıklı döğüşe karşı çeşitli gruplardan oluşan halk kitlesi Taksim’de nöbete devam etti ve “Halkın cevabı Taksim Gezi Parkı Derneği’ni kurmak olmuştur” açıklaması ile dernek kuruldu.
Dernek, Kışla Projesi’nin muhatabı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yürütmeyi durdurma istemli bir dava açtı. Taksim Gezi Parkı Festivali için tüm İstanbul’a “Ayağa Kalk” sloganıyla çağrı yapıldı. Yaklaşık 40.000 insan çağrıya uyarak 13 Nisan 2013’de parkta toplandı. Parkın yok edilmesine karşı süregelen protestolara destek veren çeşitli sanatçı ve gruplarla şarkılar söylendi. O gün orada olanlar, kepçeler parka girmeye kalktığında parka gelip yıkıma karşı duracaklarına söz verdiler. Bu süre içinde toplam imza sayısı yüzbini geçti.
27 Mayıs 2013 tarihinde parka girmeye teşebbüs eden kepçeler, dernek üyeleri ve diğer yaşam savunucuları tarafından durduruldu. Festivalde parkı korumaya söz veren insanlar Taksim’e gelmeye başladı. Polisin sürekli saldırıları karşısında dağılıp
yeniden toplanan ve parkı korumaktan vazgeçmeyen binlerce direnişçi tüm dünyanın dikkatini Gezi Parkı’na çevirmesine neden oldu.
Saldırıları sürdüren dönemin başbakanı direnişin büyümesine sebep oldu. Parkın park olarak kalmasını isteyen, dünyaya örnek olan bu barışçıl direnişe sadece şiddetle yanıt veren hükümete karşı milyonlarca insan ayağa kalktı ve direniş 31 Mayıs – 1 Haziran 2013’te tüm yurda yayıldı. Farklı siyasi görüş ve yönelimlerden onbinlerce insan parkın içinde, milyonlarcası da Gezi etrafında birleşerek tüm dünyaya ilham veren bir dayanışma ve paylaşım ortamı yarattı.
Halkın “Ayağa Kalk”masında hükümet kendi sorumluluğunu asla kabul etmedi. Giderek sertleşen ve halkı dikkate almamakta direnen politikalar hedef gözetilerek öldürülen sekiz gençle birlikte on dört canın yitmesine, onlarca insanın sakat kalmasına, yüzlercesinin yaralanmasına, on binlercesine meydan dayağı atılmasına ve bir o kadarının gözaltına alınmasına sebep oldu.
Halkın taleplerini dinlemek yerine şiddet, gözdağı ve bastırma yoluna giden hükümet bu tavrını inatla devam ettirdi. Tüm bunlara rağmen Gezi Parkı yıkılamaz bir anıt park olarak hala yaşıyor. Cinsiyet, ırk, din ya da ideoloji ayrımı yapmadan herkesin özgür nefes alma hakkına hizmet etmeye devam ediyor.