Kuzey Teve


betnis giriş
betnis
yakabet giriş

22 Nisan 2025 te DEMPARTİ’nin Hopa’da düzenlediği Halklar ve İnançlar konulu söyleşide mücadeleyi birleştirmenin yolları konusunda yaptığım konuşma:

22 Nisan 2025 te DEMPARTİ’nin Hopa’da düzenlediği Halklar ve İnançlar konulu söyleşide mücadeleyi birleştirmenin yolları konusunda yaptığım konuşma:
Süleyman Hacıbektasoğlu( [email protected] )
10 views
27 Nisan 2025 - 13:11
Spread the love

22 Nisan 2025 te DEMPARTİ’nin Hopa’da düzenlediği Halklar ve İnançlar konulu söyleşide mücadeleyi birleştirmenin yolları konusunda yaptığım konuşma:

Birlikte Mücadele Mümkün mü? Karadeniz’den Kürt Coğrafyasına, Barışa ve Direnişe Dair

⁠Sayın moderatör, değerli katılımcılar, yoldaşlar ve dostlar, Hepinizi dayanışmayla selamlıyorum.

Bugün burada konuşacağımız mesele, yalnızca bir çağrıya yanıt vermek değil. Bir imkânı mı kuracağız, yoksa bir başka yıkımın sessizliğine mi gömüleceğiz, asıl mesele bu.

Türkiye halkları, yeniden bir yol ayrımına geldi. Bir yandan İmralı’dan gelen, barış diyen bir ses var. Öcalan’ın yaptığı son çağrı, aslında sadece Kürt halkına değil; Türk halkına, işçiye, emekçiye, gence, kadına da yapılmış bir çağrıdır. Çünkü barış artık yalnızca bir etnik sorun değil, bir sınıf meselesidir. Barış, bu ülkede sömürülen tüm halkların ortak kurtuluşudur.

Ama aynı günlerde ne oldu? Ekrem İmamoğlu’nun yargı eliyle tasfiye edilmesinin yeniden gündeme geldiğini gördük. Bu da bize şunu gösterdi: Kürt halkına yönelik baskı ile demokrasi isteyen tüm kesimlere yönelen saldırılar aynı kaynaktan besleniyor. Ve bu nedenle bugün “birlikte mücadele” demek, sadece ahlaki bir sorumluluk değil; siyasal bir zorunluluktur.

Bu salondan birileri sorabilir. Bunu sokakta da duyabiliriz. Birleşik mücadeleden umutlu musun?

— Eğer umudu kaybedersek, yenilgiyi kabullenmiş oluruz. O yüzden hayır, umut değil, görevdir artık birleşmek. Ama sadece birleşmek değil; doğru biçimde birleşmek…

Sahi, nedir o “doğru biçim”? — Sloganlarla değil, yüzleşmeyle. Geçmişle, devletle, kendimizle. Bugün Abdullah Öcalan bir kez daha barış çağrısı yaptı. Ve aynı günlerde Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması tekrar masaya sürüldü. Bu rastlantı değil. Bu ülkede halkların kaderi birbirine bağlı. Ya birlikte ayağa kalkacağız ya da sırayla bastırılacağız.

Gramsci der ki:

⁠“Krizin asıl nedeni, eski ölüyor ama yenisi doğamıyor.”

Doğu Karadeniz tam da böyle bir yer: Bir yanda devlet sadakatiyle örülmüş bir tarih, bir yanda ise genç işsizliği, tarımsal yıkım, ekolojik talan, göç ve büyük bir hayal kırıklığı. Karadeniz halkı eskiye inanmıyor ama yenisini de göremiyor.

İşte birleşik mücadele tam da bu belirsizlik anında anlam kazanıyor.. Çünkü birleşik mücadele, yalnızca yan yana geliş değil; bir halkın yeniden kendi öznesi olmasıdır. Öcalan’ın barış çağrısı ve İmamoğlu’na yönelen saldırı, halkın bu özneleşme sürecini bastırma girişimidir.

Ama Karadeniz’deki yurttaş, hâlâ “terör” söylemiyle yaşıyor. Kürt hareketine önyargı çok güçlü… diye

— O yüzden Karadeniz bu işin kalbidir. Çünkü orada hâlâ devletin kurduğu psikolojik hegemonya sürüyor. Ama bir yandan da çay ve fındık üreticisi perişan, gençler işsiz, kadınlar sistemin yükünü sırtlanmış. Bu çelişki, bizim imkanımızdır.

Gramsci’nin dediği gibi: “Kriz, eski ile yeninin çatışmasıdır.” Karadeniz’de eski düzen çözülüyor ama yerine yeni bir bilinç konamıyor.

Burada bir parantez açmak istiyorum.

Kürt halkı, onlarca yıldır süren bir direnişin taşıyıcısı. Dağlarda, cezaevlerinde, sokaklarda, annelerin feryadında, çocukların bakışında büyüyen bir mücadele bu. Ama ne zaman seçimler gelse, Kürt hareketinden destek istenir; ne zaman devlet Kürt halkına saldırsa, çoğu susar. Bu büyük çelişki, barışın önündeki en büyük engellerden biridir bugün.

Bugün Kürt halkı, bir kez daha barış çağrısı yapıyor. Ve sormak gerek: Biz, barış için ne yapıyoruz? Onlar tüm acılarına rağmen hâlâ el uzatırken, biz neredeyiz?

Marx der ki:

⁠“Bir ulus, başka bir ulusu ezerek özgürleşemez.”

Bu sözü Karadeniz’in vadilerine, tulum ve kemençe ezgilerine, çay ve fındık tarlalarına yazmak gerekir. Çünkü birleşik mücadele, ancak eşitlik temeline oturursa halkçı olur. Aksi hâlde Türk halkı özgürlük talebinde samimi olamaz. O yüzden barış, yalnızca Kürt halkının değil; Karadenizli emekçinin, işçinin, kadının, gencin de meselesidir.

Yani birleşik mücadele, bu bilinç inşası mı olacak? Diye sorduğumuzda ise ;

— Evet. Bir yandan da sınıfsal, kültürel ve duygusal köprüler kurmak zorundayız. Fındık bahçesinde çalışan Karadenizli gençle, Urfa’dan gelen mevsimlik işçinin kaderi aynı aslında. Ama birbirlerini tanımıyorlar, hatta korkuyorlar. Bunu ancak örgütlü mücadele dönüştürebilir.

Öcalan’ın çağrısı bu süreçte nerede duruyor sence? Diye sorabilirsiniz.

— Çok kritik. Çünkü devletin tüm baskısına rağmen barış dilinden vazgeçmiyor. Barış, artık sadece Kürt halkı için değil, tüm halklar için bir varoluş meselesi.

Türkiye halkı, Kürt halkının eşit yurttaşlığını savunmadan özgürleşemez. Bu çağrının, Karadeniz’de bile yankı bulması gerek. Ama bu ancak emek ve ortak yaşam üzerinden kurulursa olur.

İmamoğlu meselesi mi ?

— Devletin meşruiyet krizi… Halkın seçtiği birini yargı eliyle devre dışı bırakmak, sadece hukuki değil, ahlaki bir çöküş. Ama mesele sadece İmamoğlu’nu savunmak değil; halk iradesine yönelen her saldırıyı tanımak ve karşısında dikilmek. Eğer bu meselede Karadenizli yurttaş susarsa, yarın kendi ocağında da adalet çiğnenir.

İmamoğlu örneğinde olduğu gibi: Devlet, halkın seçtiğini cezalandırmak istiyor. Bunu Kürtlerin iradesine yapılan müdahale ile de gördük. Bu, halk iradesinin tanınmadığı bir sistemin ilanıdır. Peki Karadenizli yurttaş bu sessizliğe razı mı? Hayır.

Neden Hayır diyorum ? 19 Mart’tan bu yana kadar tüm Karadeniz’in demokrasi talebiyle birleşe birleşe kazanacağız sloganını attığı meydanlarda gördük.

Ama yine de bir şey eksik: Örgütlü halk dayanışması.

Lenin der ki:

⁠“Somut durumun somut tahlili gerekir.”

O zaman kendimize şu soruyu sormalıyız. Karadeniz’de birleşik mücadele nasıl kurulur? Yani ortada somut bir durum var ve biz bunun tahlilini gecikmeden yapmalıyız.

– Fındık ve üreticisi ve işçisiyle Şırnak’taki madenci arasındaki bağı göstermekle,

– Hopa’daki HES direnişiyle Cudi’deki orman savunmasını birleştirmekle,

– Kadınların yerelden verdiği mücadeleyi Kürt kadın hareketinin deneyimiyle buluşturmakla.

Yani bir halk ittifakı kurmakla. Ama bu ittifak, seçim ittifakı değil; sokakta, köyde, kampüste, tarlada kurulan bir direniş birliği olmalıdır. Sadece seçim ittifakları bir dönemi aşmak için oluyor ve sonrasında bir seçim dönemine kadar her şeyi unutuyoruz.

Bugün Karadeniz’de milliyetçiliğin çözülmesi için, Kürt halkının taleplerine kulak verilmesi gerekiyor. Ve Kürt halkı, Karadeniz’in emekçi halkıyla ancak ortak bir dilde buluşabilir: Emek, adalet, özgürlük diliyle.

Bu, kolay olmayacak. Çünkü devlet yalnızca baskıyla değil, duygularla da hükmediyor. O yüzden biz de duygularla konuşmalıyız: Ortak acılar, ortak öfkeler, ortak hayaller üzerinden…

Kürt hareketi neden bu süreçte daha temkinli duruyor gibi görünüyor sence? Bir başka soru da bu olabilir .

— Çünkü kırgınlık büyük. Her seçim öncesi “birlik” diyenler, barış taleplerine sırt döndü yıllarca. Sokakta Kürt gençleri coplanırken, salonda alkışlar yükseldi. Ama yine de DEM Parti Maltepe mitingine geldi, dayanışma gösterdi. İmamoğlu’nun Diyarbakır buluşması da birlikte mücadeleye etmeye hala gönül birliğinin olduğunun bir göstergesidir. Yani o duygusal bağ hala kopmadı . Bu incelik görülmeli. Ve şimdi biz sormalıyız: Onlar bu kadar incinmişken hâlâ barış için çağrı yapıyorsa, biz ne yapıyoruz?

Bugün Karadeniz’de yapılacak olan: milliyetçilikle hesaplaşmak, emekçi halkın yanında durmak, Kürt halkının taleplerini “ayrılık” değil “adalet” olarak görmek. Ve örgütlü bir halk dayanışması kurmak. HES direnişinden fındık ve çay fiyatına, kadın mücadelesinden işçi grevinden üniversite isyanlarına kadar her mücadele, birleşik mücadeleye akmalı.

Halklar bir gün gerçekten yan yana yürür mü? Dostlar.

— Şairin dediği gibi:

⁠“Birbirimize benzemezsek de,
aynı yoksulluk çöker gecelerimize.”

İşte bu ortak karanlık, bir gün ortak bir sabahı doğurabilir. Yeter ki yüzümüzü birbirimize dönelim. Yeter ki artık birbirimizin acısına kulak verelim. Barış da, özgürlük de, kardeşlik de; ancak bu yüzleşmeden doğar.

Ben şuna inanıyorum dostlar:

Birbirimize benzeyerek değil, birbirimizi anlayarak yan yana geleceğiz.
Farklılıklarımızın değil, benzer ezilişimizin üzerinden bir yol kuracağız.

Bu toprakların her karışında umut hâlâ diridir.
Ama o umut, ancak birlikte yürürsek çoğalacak.

Barış, bu salondan çıkıp tarlaya, sokağa, cezaevine, okul sırasına ulaştığında gerçek olacak. O zaman Kürt halkı yalnız kalmayacak. O zaman Karadenizli yalnız olmadığını hissedecek. Ve belki de o zaman, bu ülke ilk kez gerçekten halkların olacak.

Dostlar ; Kürt sorunu Coğrafi değil tarihsel bir sorundur. Türklerin ve Kürtlerin birlikte alkışlayacağı bir barışa ihtiyaç vardır.

Dayanışmayla,

Teşekkür ederim.

PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -

2024 Kuzeyteve.com