Erkan, sevgili kardeşim, güzel yoldaşım; seni hiç unutmadık, sözümüzü de…
Saygıyla, sevgiyle, hasretle…
SADIK VARER YAZDI..
———————————————-
Okumamış olanlar ya da okumak isteyenler için yeniden:
ERKAN ESKİÇIRAK
11 Eylül 1979 ‘yağmurlar ülkesi’nin devrimcileri için önemli bir tarihtir; Erkan Eskiçırak bu tarihte vurulmuş ve “Ardeşen’in geçici işgali” bu tarihten sonra gerçekleşmiştir.
Erkan…
Şimdiki nüfusu elli bin civarında olan Ardeşen, Lazların yaşadığı beş kasabadan en büyüğüdür. 1980 öncesinde birkaç arkadaşımız hariç Ardeşenli devrimcilerin tümü Halkın Devrimci Öncülerindendi. HDÖ’yü 1976’da Ardeşenli devrimcilerle ilişkilendiren ise Yüksel Eriş’ti.
1976 yılını ‘verimli’ geçirmiştik; bölgede devrimci faaliyet hızlanmış, katılım çok artmış ve hiç kayıp vermemiştik. 1977 yılı ise kötü geçti; o yıl çok değerli iki yoldaşımızla, Yüksek Eriş ve Yalçın Atabey’le vedalaştık: Yüksel’i 21 Ocak 1977’de talihsiz bir ‘bomba kazası’ sonucu Trabzon’da, Yalçın’ı ise 15 Aralık 1977’de bir trafik kazasında Ardeşen’de yitirdik. Dahası, o kazada taraftarlardan kuzenim Tahsin Varer ile Mustafa Kahya’yı da yitirmiştik. Erkan, HDÖ’ye ilk katılan yoldaşlarımızdandı ve Yalçın’ın ölümünden sonra, ondan boşalan Bölge Komitesi üyeliği görevini üstlenmişti.
1979 yılının 11 Eylül günü Erkan bir komşu kentteki toplantıdan dönmüştü. O sırada ben de İstanbul’dan sorumluluk alanım olan Karadeniz’e geçmiştim ve o gün Ardeşen’deydim. Erkan yol yorgunuydu. “Biraz dinlen, sonra konuşuruz” dedim, ayrıldık. Aradan birkaç dakika geçmişti ki bir silah sesi duydum. Sesin geldiği yöne gittim ve yerde yatan Erkan’ı gördüm; başından kan akıyordu, ölmüştü, gözleri açıktı, gülümsüyordu. Sonra öğrendim; liseli faşistciklerden biri, kendisini kovalayan devrimci liselilerden kaçarken kalabalığın içinde birden Erkan’la karşılaşmış ve panikleyip can havliyle silahını ateşlemişti. Böylece bölgedeki en değerli yoldaşlarımızdan birini daha yitirdik.
Hemen harekete geçtik. Ben Erkan’ın belindeki tabancayı da alıp katilin peşine düştüm, aynı zamanda oradaki yoldaşlarımızdan bir grup da faşistlerin buluştuğu mekânlara yöneldi. Hiç zaman kaybetmeden anında harekete geçmiştik ama işte bir aksilik vardı; Erkan’ı vuran faşist tam da atış menziline girmişken bir polis komiseri arkamdan ateş etmeye başladı ve ben yoldaşımı öldüren katili hedef alacağına bana ateş açan komiserle ‘uğraşırken’ katil de kaçmayı başardı. Bunun üzerine olayın yönü değişti; devrimcilerle polisin çatışması başladı. O akşam Erkan’ın öfkeli akrabaları ile birlikte devrimci bir grup polis karakolunu bastı. Ve asker, olağanüstü bir çabayla Erkan’ı vuran faşistin hayatını kurtaran komiseri Ardeşen’den çıkarmayı başardı, ama bu baskınla yerel polis enikonu pasifize oldu.
Ardeşen’de azınlıkta olmalarına karşın sivil faşistler de vardı. Fakat Lazlara has özelliklerden dolayı onlara karşı silah kullanmıyorduk; siyasal teşhir ve tecrit faaliyetleriyle yetiniyorduk. Erkan görkemli bir cenaze töreniyle uğurlandıktan sonra sivil faşistleri silahla tasfiye etmeye karar verdik. Elbette sivil faşistler tasfiye edilirken kolluk güçleriyle de kapışmak gerekecekti. Hazırlıklar buna uygun yapıldı. Ardeşen’deki devrimciler beşer – onar kişilik gruplar halinde dağlara, köylere ve sokaklara dağıldılar. Faşistlerin bulunabilecekleri yerlere seri baskınlar düzenleyen silahlı gruplar Karadeniz sahil yolunu da kontrol ediyor, her yerde faşist arıyorlardı.
Yüzlerini kızıl bir örtüyle gizleyerek ortaya çıkan silahlı grupların sayısını ve uygulanan devrimci şiddetin etkisini gören kolluk güçleri iyice kararsızlaşmışlardı. Asker ve polis ‘yokmuş gibi’ davranmayı tercih etti. Silahlı devrimci gruplara müdahale etmediler. Sadece o yıllarda Ankara’da ortaya çıkan ve adına daha sonra özel tim denilecek olan küçük bir ‘tim’ bakanlık emriyle Ardeşen’e gönderilmiş, ama onlar da durumun ciddiyetini gördükten sonra geldikleri gibi hızla ortadan kaybolmuşlardı.
O dönemin sağ basını, özellikle de MHP’nin yayın organı olan Hergün Gazetesi günlerce “Ardeşen’deki Kızıl Terör”ü manşet yapmış, devleti acil olarak göreve çağırıp durmuştu.
Bir hafta sonra bir durum değerlendirmesi yaptık ve Erkan’ın öldürülmesine tepki olarak başlayan ve dahi hiç hesapta yokken bir hafta gibi uzun sayılabilecek bir süre boyunca “Ardeşen’in işgali”ne dönüşen eylemliliği sonlandırmaya karar verdik…
Şimdi şöyle bir soru sorulabilir; aradan otuz yılı aşkın bir süre geçtikten sonra bu tarih notunun anlamı ne?..
Bir yıl kadar önce genç bir devrimci ziyaretime gelmişti. Çat kapı ziyaretçim Laz’dı. Beni tanımak ve 70’lı yıllarda ‘yağmurlar ülkesinde’ yaşananları öğrenmek istiyordu. Laz devrimcilerin geçmişte yaşadıklarıyla gerçekten ilgilendiğini sorduğu sorulardan anlıyordum. Sorulardan biri şuydu; “Yoldaşınız Erkan Eskiçırak’ın vurulmasından sonra Ardeşen’de silahlı devrimci gruplar görülmüş ve silah sesleri uzun bir süre hiç susmamış , o olayı anlatır mısınız?” Anlattım, dikkatle dinledi ve şöyle dedi; “Bunları yazmalısınız, sizden sonraki devrimci kuşağın, bizlerin, ‘80 öncesinde yaşananları öğrenme hakkımız var, sizin de bize böyle bir borcunuz var!..”
O genç devrimciye söz vermiştim; bu yazıyı ‘onun için’ yazdım, umarım okur…
S. Varer – Kasım 2010